10 Mart 2011 Perşembe

Türkler'in Şamanizm'den İslamiyete geçişi yüzyıllar öncesine dayansa da
günümüzde Şamanizm'den kalan birçok adet ve gelenekleri bulunuyor.

İşte onlardan birkaçı:



Su dökerek uğurlama:


Gidenin arkasından su dökmek eski Türkler'deki su kültünün doğurduğu bir
adettir.



Mum:


Câmi avlularında mum yakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Şamanizm
döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.


Tahtaya Vurmak:


Yine, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere
vurulması da,
kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir
Şaman inanışıdır.
Bazısı Amerikalılar'a da geçmiş adetlerdir. geçerken Kuzey Buz Denizi'ndeki
Bering Boğazını kullanmış olsa gerektir.
Zira Amerikalılar da "knock on the wood" deyip 3 defa tahtaya vururlar.




Kurşun Dökme:



Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir.
Şamanlar bu ritüele "Kut Dökme" anlamına gelen "Kut Kuyma" adını vermişlerdi.
İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik
olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.


Kırmızı kurdale:



Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdela Şaman döneminden günümüze
kadar ulaşmış bir adettir.
Bu kurdelanın anneyi ve yeni doğan çocuğu, albız denen şeytana karşı
koruduğuna,
özelikle Alevilik'de gözlemlenen mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelanın da
ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır


AY:



Anadolu'da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte,
gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni
umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türkler'in
eski Göktanrı inancından kaynaklanmaktadır.



40 Sayısı:


Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir.
Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk
kızlar epeyce
geçer.
Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler
görülmektedir.
Kırgız türeyiş efsânesinde de, Sağan Han'ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi
ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz'un verdiği
şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi.
Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk
satır ve kırk katır çok geçer.
Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların
tılsımları
bozulursa ölürler.
Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır.
İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tâne kıl koparılır,
ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür.



40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır.
Semâvî dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim
süreci konusunda fikir vermektedir.
İslâmiyet'te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur'an ve Mevlit okutma
âdetlerinin,
Musa'nın Tanrı'nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının,
Eski Mısır'da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir
boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının,
Hıristiyanlar'ın paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının,
Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi
olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine
benzetilmektedir.

Mezartaşı:




Şaman âyin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır.
Ölülerin, âilenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanlar'ın ruhlarının,
ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman'a yardım ettiği kabûl
edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin
ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman'a yol
göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman'a gökyüzüne
yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabûl edilen kişilerin
ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet
umulan yerler hâline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri
yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı
olarak ortaya çıkmıştır.



Eski Türkler'de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin
özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç
duvarları
ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir.
Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan
kişilerin
mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.




Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde
kaybolması istenir. Kutsanması günahtır.
Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın san'at eseri hâline getirilecek kadar
süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu'da görülmektedir.


Dilek tutma:


Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır.
Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ
atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız
kurbanlardır.



Ölüm:


Şamanizm'de köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber
verebilmektedir.
Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret
sayılır. Anadolu'da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin
bâzı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.


İçki:


Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu
kansız kurban sayılır.
Oysa İslâm'da içki içilmesi kesinlikle yasaklanmıştır. Eski Türk
kültüründe içki
içilmesi yaygın bir gelenektir.
Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği
vardır.



Kubbe:



Ayrıca, cami mimarisine kattığımız "kubbe" gök tanrı dini'nden taşıdığımız bir
durumdur.



Nazar:



Anadolu'da halk arasında "nazar" olgusu çok yaygın bir inançtır. Bâzı
insanların
olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere
rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için
"nazar boncuğu", "deve boncuğu", "göz boncuğu" v.s. takılır. Nazar olgusu da
eski Türk inançlarındandır.


Halı Kilim Desenleri:




Şaman'ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çiyan, kunduz gibi yabanî ve
zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün
Anadolu'da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman
giysilerinin izleri taşımaktadır.


Müzik:



Şamanlar âyinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir âyin
düşünülemez.
Oysa İslam dininde Kur'an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır.
Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu'da Hz. Muhammed'in, Hz. Ali'nin
hayatları müzikle okunmaktadır.
Mevlit ve İlâhiler sâdece Anadolu'da uygulanan müzikli anlatımlardır.

3 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

Epey şey öğrenmiş oldum, teşekkürler.

Hatsumomo dedi ki...

Sizden öğrendiklerimizin yanında,pek birşey değil ama !
Yine de ne mutlu bana :)

Vladimir dedi ki...

Çok ilginç bir paylaşım.. Nedenini bilmediğimiz ama yine de yaptıklarımızın kaynağını öğrenmek çok iyi oldu. Teşekkürler.