2 Ağustos 2009 Pazar

hayata dair .

DEĞERİNİ BİLMEK


Vaktiyle ergin bir şeyh, yıllarca yanında yetiştirdiği müridini
imtihan etmek ister. Onun eline iri bir pırlanta verip: "Oğlum" der
"Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en
sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve
ne dediklerini öğren, gel bana bildir.



" Mürit elinde pırlanta bir bakkal dükkanına girer ve "Şunu alır
mısınız?" diye sorar . Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği mücevheri
alır; elinde evirir çevirir; sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim
çocuk oynasın" der. Mürit teşekkür edip çıkar.



Bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği mücevhere
ancak bir beş lira vermeye razı olur. Üçüncü olarak semerciye gidir:
Buna ne verirsiniz?" diye sorar Semerci şöyle bir bakar, "Bu der
"benim semerlere iyi süs olur. Bundan "kaş dediğimiz süslerden
yaparım. Buna bir on lira veririm."



Mürit en son olarak kuyumcuya gider. Kuyumcu mücevheri görünce
yerinden fırlar. "Bu kadar büyük pırlantıya nereden buldun?" diye
hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. "Buna kaç lira istiyorsun?"
Mürit sorar: Siz ne veriyorsunuz?" "Ne istiyorsan veririm." Mürit,
"Hayır veremem." diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya
başlar:



Ne olur bunu bana sat.

Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim." Mürit emanet olduğunu,
satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat

öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.

Şeyhinin yanına dönen mürit büyük bir şaşkınlık içinde macerasını anlatır.



Şeyh sorar: "Bundan ne anladın?"



Müridin verdiği cevap çok doğrudur:

"Bir şey ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir."

Hiç yorum yok: