31 Ocak 2011 Pazartesi

Elinizdeki mallardan verdiğinizde çok az verirsiniz .

Ancak canınızdan verdiğinizde gerçekten vermiş olursunuz .

Oysa canınız gibi sakladığınız mallarınız gelecekte muhtaç olurum
korkusuyla bekçiliğini yaptığınız nesnelerden başka nedir ki ?

Yarının ne getireceği belli mi ?

Kutsal kente doğru yol alan hacıların peşine düşmüş aşırı temkinli bir
köpek, kızgın kumların altına bir kemik gömse, ne çıkar ?

Olur da bir şeylere muhtaç duruma düşerim korkusu, gerçekte muhtaç
durumda oluşun ta kendisi değil midir ?

Su kaynaklarınız doluyken, susuz kalırsam diye korkulara kapılmak en
giderilmeyecek susuzluk değil de nedir ?

Kimileri, pek çok mal mülk sahibi oldukları halde ancak pek azını
kıyıp da verebilirler .

Üstelik bunları da salt gösteriş olsun diye verirler .

Oysa bu içten pazarlıklı veriş ,verdiklerinde bereket komaz .

Kimileri de ellerinde pek az olmasına karşın çıkarır olanı biteni verirler .

Bu gibiler hayata bağlanmış, ona inanç duyan kimselerdir ve onların
ambarları hiç boş kalmaz .

Kimileri sevecenlikle verir ve edindikleri tüm armağan da bu olur .

Kimileri de verirken ıstırap çeker , çünkü onların yıkandıkları
kutsanmış sulara ıstırap karışmıştır .

Kimileri verirken ne ıstırap çeker, ne bundan kendine bir mutluluk
payı çıkarmak peşinde koşar, ne de vermenin erdemli bir davranış
olduğunu düşünür .

Bunlar da, o uzak vadilerde açan küçük menekşeler, kokularını
yeryüzüne nasıl sunuyorlarsa, öyle verenlerdir .

Tanrı, işte bu gibi kimselerin elleri aracılığıyla konuşur ve onların
gözlerinin ardından yeryüzüne bakarak gülümser.

İstendiği zaman vermek iyidir, ancak ihtiyaç içinde olanın durumunu
kavrayıp o istemeden vermek daha iyidir .

Eli açık bir kimse için, verebileceği bir şeyleri alacak eli bulmak,
vermekten çok daha yüce bir mutluluktur .

Hem, kişinin sonsuza dek elinde tutabileceği bir nesne var mı ki ?

Bugün elde olanlar, bir gün gelecek, mutlaka başka ellere verilecektir .

Öyleyse şimdiden verebilmek varken, vermek mevsiminin varislere
kalmasını beklemek niye ?

"Vermek isterim ama verdiklerim yerini bulmalı, değmeli." der durursunuz .

Oysa meyve bahçenizdeki ağaçlar ve çayırlara saldığınız davarlar böyle
söylemiyorlar .

Onlar yaşamak için veriyorlar , çünkü vermezlerse ölür, yiterler .

Günleri ve geceleri yaşamaya değer görülmüş bir kimse vereceklerinizi
alabilmeye de değer durumdadır elbette .

Hayatın okyanusundan içebilmeye değer görülmüş bir kimse, sizlerin
küçük derelerinizden de içebilecek değerdedir .

Almanın cesaret ve güvencesinde, hatta bağışlayıcılığında yatan çölden
daha büyük kuraklık olabilir mi ?

Hem sen kimsin ki insanlar senin önüne çıkıp da, değer olup
olmadıklarını görebilesin diye göğüslerini açsınlar ve soydukları
gururlarını senin ayakların altına sersinler ?

Sen ilkin kendinin bir Verici-El olabilmeye değer olup olmadığını anlamaya bak .

Çünkü gerçekte cana bir şeyler veren Hayat`tır...sense kendini gerçek
verici sanıyorsun .

Oysa ,bir tanıktan öte bir şey değilsin.

Ve ey siz alıcılar - ki hepiniz öylesiniz - kendinizi hiç bir zaman
minnet yükü altına sokmayın .

Sokmayın ki, ne kendinize ne de vericiye bir boyundurluk takılmasın .

Verilenler hem size hem vericiye kanat olsun, birlikte yükselin .

Çünkü aklınızı minnetin ağır yüküyle doldurursanız, özgür bağırlı
yeryüzünü ana, Tanrı`yı da baba olarak kabullenmiş olan vericinin el
açıklığından kuşku duymuş olursunuz .

Halil Cibran
Ben düşüncelerden vesveselerden vazgeçtim,
onların dışında koşup gezmekteyim.
Ben endişelere hakimim ,mahkum değil !
Usta binaya hakimdir.
Çoğunluk ,endişe ve vesveselere mahkumdur, o yüzden
...hepsinin gönlü hasta,hepsi gamlı ,hepsi dertlidir.
Ben yücelerde uçan kuşum ,endişe bir sinek.
Sinek nasıl olur da beni elde edebilir ?
Mevlana

28 Ocak 2011 Cuma

Orta kademeden bir bürokrat görevli olarak
Şehir'den Kasaba'ya doğru gidiyormuş.
Yolda bir köyde, sulak ama bataklık bir yerde mola vermiş,
Nasıl olmuşsa ayağı kayıp bataklığa düşmüş.
"İmdat" diye bağırmış.
Boğuluyorum. Kurtarın beni!"
O civardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış.
Bürokrat, "Bataklığa düştüm. *
Kurtar beni!"
Köylü, "Geçmiş olsun" demiş
Ama kurtarmak için hiç gayret göstermiyor.
Hani nerdeyse dönüp gidecek.
Bürokrat paniklemiş ister istemez,
"Lütfen" diye yalvarmış.
"Bir dal uzat. Kurtar beni!"
Köylü, "Olmaz" demiş.
"Sen şu anda Hazine toprakları üzerindesin.
Hazine malından bir şey almak suçtur!"
"Sen, dalga mı geçiyorsun" diye bağırmış
Ağzına dolan çamurlarla bürokrat
"Ölüyorum. Kurtar beni!"
Köylü hiç istifini bozmadan cevap vermiş.
"Ben Hazine'den mal alıp suçlu duruma düşemem.
Fakat, seni böyle bırakacak değilim.
Gidip muhtara haber vereceğim.
O kaymakama,
kaymakam da valiyi arar mutlaka.
Malmüdürüne talimat verilir.
Şayet, Hazine arazisi değilse,
İtfaiyeye talimat verir ve seni kurtarırlar..."

"Yahu" demiş bürokrat,
"Bunlar oluncaya kadar ben ölürüm."
Köylü gülmüş. *
"Ben ölmezsin demiyorum ki" demiş.
"Ölsen de, mevzuata uygun ölürsün!"....:))

27 Ocak 2011 Perşembe

Güzel rüyaların tutamadan elinden kayıp gitmesi ne komik,
oysa kötü rüyalar kalır da kalır.
Seni birkez ele geçirdiler mi, pençelerini batırır ve asla gitmezler !

26 Ocak 2011 Çarşamba

Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden
bıkmıştı.Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden
mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir
bardak suya atıp içmesini söyledi.Çırak, yaşlı adamın söylediğini
yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı."Tadı nasıl?"
diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verdi.Usta
kıkırdayarak, çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Az ilerdeki
gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp,
gölden su içmesini söyledi.Söyleneni yapan çırak, ağzının
kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
"Tadı nasıl?"
"Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak.
"Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam,
"Hayır" diye cevapladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının
yanına oturdu ve söyle dedi:
"Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın
miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine
konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey,
ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de
artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."

24 Ocak 2011 Pazartesi

Bazı kitaplardan insan yalnız zevk alır; bazılarını olduğu gibi yutar, bazılarını geveler ve hazmeder (Bacon).




Yaşamak yürek ister;

belki de bu yüzden dünyaya gelenlerin çok azı
yaşar. Çoğunluğu yalnızca yaşadığı günü kurtarır, var olmakla yetinir
ve kendi varlığı altında ezildikçe ezilir. Değiştiremeyeceği
gerçekleri olduğu gibi kabul etmek ve bu değişmezlikten kendine yeni
bir yaşam sevinci yaratmak da yürek ister; değiştirebileceğini
değiştirmeye çalışmak da. Sanıldığı gibi insanı korkutan; dünya,
zorluklar, yaşam koşulları ya da başkaları değildir. İnsan en çok
kendisinden korkar; kendi duygularından, kendi güçsüzlüklerinden,
kendi zaaflarından, kendi acılarından, kendi coşkularından ürker.
Yaşama her dokunuşunda, duygularının alevlenip kendisini yakacağından
çekinir. Onun için kaçar yaşamdan, aşktan kaçar, öfkeden, hareketten,
sevinçten, kendisinden kaçar.





Korku yüzünden yaşanamamış bir yaşamı ellerinde taşımaktan yorularak,
kendisine uydurduğu bin bir türlü mazeretle yaşama arkasını dönmeye,
gizlenmeye uğraşıp, gizliden gizliye yok olmaya çabalar. Korku kendine
acımayı getirir; kendini zavallılaştırmaya baslar yaşamdan korktukça.
Yaşamla yüz yüze gelmektense ağır ağır erimeyi tercih eder. Korktukça
azalır gücü; korkuyla yaralanan bedeni artık en küçük bir dokunuşta
acıyla inler. Her acıda korkusu biraz daha artar ve girdap gibi çeker
içine güçsüzlük onu. Kendi korkusuna kalkıp kader der sonra, korkuyu
değiştirilmez bir gerçek, alnına yazılmış bir yazgı olarak görür. Yeni
bir aşkın düşüncesi bile titretir onu. Kalabalıktan korktuğu kadar
yalnızlıktan da korkar. Hayatın hiçbir haline dayanamaz durumlara
gelir. Sırtında yaşayamadığı hayatı, önünde yaşanacak günleriyle,
kendi geçmişiyle geleceği arasında sıkışır kalır artık.




Kendi duygularıyla kuşatılır; döndüğü her yanda bir düşman gibi kendi
duyguları çıkar karşısına. Şu yana dönse orada bir mutluluk vardır ama
o mutluluğu değil mutluluğun arkasında gölgesi sezilen acıyı görür. Bu
yana döndüğünde bir isyanın şevki vardır ama o isyanın çekiciliğini
değil o isyan için ödenecek bedelin ağırlığının fark eder. Beri
yanında bir aşk bekler onu ama o aşkın arkasından gelebilecek terk
edilme ihtimaline diker gözlerini. Her kıpırtıyla örselenebileceğinden
çekindiği için kıpırdayamaz bile yerinden; yaşama yaklaşabilmek için
bir tek adım bile atmaya yetmez cesareti.




Ona sevinci gösterseniz; "ya sonra" diye sorar! Aşkı gösterseniz, gene
ayni sorudur onun aklini kurcalayan; "ya sonra"! Öfke, coşku, dostluk,
sevişme, başkaldırı, direnme hep aynı soruyu sürükler peşinden; "ya
sonra". Bilinmeyen bir "ya sonra" için bilinenlerin hepsini ıskalamayı
kabullenir. Ama ne garip, duygularından, yaşanacakların sonrasından
korkanlar, acıdan sakınanlar çeker en büyük acıyı. Yaşanmamış bütün
duyguları zehirli sarmaşıklar gibi boy atıp ruhlarına dolanır.
"Sonrası umurumda bile değil" deyip yaşamla kucak kucağa gelenlerden
çok daha fazla yarayı yaşayamadıkları için alırlar. Yakınıp dururlar;
çektikleri acılardan söz ederler. Acıyı da çekerler gerçekten ama
acıdan korktukları için bunca acıyı çektiklerini görmezler bir türlü.
Yaşamanın cesaret istediğini fark edemezler. Onun için çok az insan
yaşar; çoğunluk yalnızca gününü kurtarır. Yaşanmamış günlerin altında
inleyen çaresiz bir köle gibi yitik bir hayatı taşır güçsüz
omuzlarında.
Kendi gerçeklerimiz, kendi duygularımızdır bizi böylesine ürküten;
çatal diliyle tıslayan bir yılan görmüş tavşan gibi kendi kendimizi
hareketsiz bırakan. Ve ne kadar çok korkarsanız, korkunuz o kadar
artar. Ne kadar yaşarsanız, cesaretiniz o ölçüde bilenir.
Yaşayamıyorsanız eğer, bu başkalarından dolayı değildir. Sizi
güçsüzleştiren, sizi çaresizleştiren, sizi isyanlardan alıkoyan,
değiştiremeyeceklerinizi kabul etmenize engel olan,
değiştirebileceklerinizin üstüne gitmenize izin vermeyen, sizi
yaşatmayan, sizin kendi korkularınızdır.
YAŞAMAK YÜREK iSTER ÇÜNKÜ...






OSCAR WILDE'dan

23 Ocak 2011 Pazar



Hatıra fotoğrafının böylesi !
Dizi çekimide olsa komik olmuş

22 Ocak 2011 Cumartesi

"Hayata rasgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara
her daim bayram yaşatır.
Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek,
kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.
Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu
bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.
Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek
de öyle...
Vuslat da bayramdır öte yandan...
Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini
duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek,
korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını
çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne
serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne
bayramdır.
"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...
Yeni bir sözcük öğrenmek, bir tünelin sonuna gelmek, müzmin bir işin
kapısını çarpıp uzun bir yola çıkıvermek bayramdır.
Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne
yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın
konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan
eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan
yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından
çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk
yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır.
"İyi ki yanımdasın" bayram, "Her şeyi sana borçluyum"
Bayram, "Hiç pişman değilim" bayram...
Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek,
konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay
demleyebilmek bayramdır.
Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş
eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne
utanmadan bakabilmek bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz
bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.

Can Yücel

19 Ocak 2011 Çarşamba

Küçük üzüntüler konuşurlar,
büyük dertler ise dilsizdir.


Nijerya atasözü

18 Ocak 2011 Salı

Doğru bildiklerini anlat ,ama akıl vermeye kalkma,anlatılanları iyi dinle
fakat hepsini doğru sanma.
Sessiz kalmak birşey bilmediğin anlamına gelmez, çok konuşmakta
çok şey bildiğini göstermez.
Herkesle kendini eşit gör, her kim olursa olsun, insanı küçümsemek akılsızlık
büyük görmekte korkaklıktır.
Cesaret akıldan geliyorsa cesarettir, bilgisizlikten gelen bir cesaretse sadece
cahilliktir.

Kızılderili öğretisi

15 Ocak 2011 Cumartesi

Adının üstüne
Anılar koyma.
Sen mezar değilsin.

Anılar
Adının ardından gelsin.
Sen duvar değilsin.



Özdemir Asaf
O gün gökyüzünde şimşekler çakıyor, yağmur bardaktan boşanırcasına
yağıyordu.
Küçük kız her sabah olduğu gibi annesinin sesiyle uyanmış,
kahvaltısını etmiş ve okuluna gitmek üzere yola çıkmıştı.
Yıldırım
Ancak şimşekler birbirinin peşi sıra o kadar gürültüyle çakıyordu ki,
küçük kızın annesinin içini bir endişe kaplamıştı.
Anne: ?Yavrum bu havada yolda yürürken korkmasın diye düşündü.
Sırtına bir şey geçirdi ve sokağa fırladı. Okul yolunda kızını
aramaya başladı...
Derken bir de baktı ki, kızı az ileride minik adımlarla yürüyor,

şimşek çaktığı anda durup gökyüzüne bakarak gülümsüyordu.
Anne kızının bu davranışına pek bir anlam veremedi; meraklandı.
Yanına yaklaşıp sordu: Yavrum, hiç korkmadın mı bu havada yalnız yürümekten?
Hem ne zaman şimşek çaksa durup yukarı bakarak öyle ne yapıyorsun?
Küçük kız cevap verdi: Gülümsüyorum... Çünkü Tanrı fotoğrafımı çekiyor :)

Hayata nasıl bakıyorsak ,öyle algılıyoruz.

Çok güzel


13 Ocak 2011 Perşembe

Yapılan araştırmalar, kadınların eş seçimi kriterlerinin değiştiğini gösteriyor.



Birleşik Krallık'ta yapılan bir araştırma, bir ülkedeki sağlık
sisteminin durumunun, o ülkedeki kadınların "çekici erkek" algısı
üzerinde etkili olduğunu gösterdi.

İskoçya'nın Aberdeen Üniversitesinden Lisa DeBruine başkanlığında
yürütülen araştırma, insanların sağlık sorunlarıyla boğuştukları
ülkelerdeki kadınların tercihlerini, güçlü çeneli, daha kalın kaşlı
olarak tanımlanan sert hatlı erkeklerden yana kullanmalarına karşın,
sağlık sorunlarının az olduğu ülkelerdeki kadınların yumuşak hatlı
erkekleri tercih ettiğini gösterdi.

Uzmanlar, Dünya Sağlık Örgütünün ölüm oranları baz alınarak, beyaz
ırktan, heteroseksüel kadınlar üzerinde yapılan araştırmanın,
güzellikte kültürün belirleyici olduğu yönündeki inanışı yıktığına
dikkati çekti.

Araştırmayı yöneten Debruine, İngiliz Guardian gazetesinin internet
sitesinde araştırmaya ilişkin değerlendirmesinde şunları kaydetti:

"Kadınlar, kendilerine eş seçerken iki farklı şeyi göz önünde
bulunduruyor. Bir tarafta kendilerine çok sağlıklı çocuk verecek,
gerçekten çekici, yüksek genetik niteliklere sahip eş; diğer tarafta
yatırım yapabilecekleri, yani çocuklarına iyi bir baba olacak eş.
Gerçekten çekici olan erkekler, genelde kendileri için hangi strateji
uygunsa onu seçebiliyor. Bu erkekler, çoğunlukla kısa dönemli
ilişkileri tercih ediyor. Yumuşak hatlı erkekler ise daha iyi bir aile
babası olma eğilimde."

"Proceedings of the Royal Society Bulletin" dergisinde yayımlanan
araştırmada, 30 ülkeden 4 bin 794 beyaz ırktan heteroseksüel kadın
deneğe, 20 çift erkek fotoğrafı gösterilerek kendilerinden hangi
tipteki erkeği daha çekici bulduklarını söylemeleri istendi.

Araştırmada kadın deneklerin, dijital olarak yüzde 50 oranında daha
sert hatlı ve yüzde 50 oranında daha yumuşak hatlı hale getirilen
erkek fotoğraflarına verdikleri cevapları, deneklerin geldikleri
ülkenin sağlık endeksiyle kıyaslayan DeBruine, sağlık sorunlarıyla
boğuşan ülkelerden gelen kadınların hatları sert hale getirilmiş
erkekleri tercih ettiğini belirledi.

Araştırmada sağlık sorunlarının en yüksek olduğu ülke olan Meksika'dan
gelen deneklerin, kendilerine gösterilen fotoğraflar arasından yüzde
54 oranında hatları sertleştirilmiş erkekleri; dünyada sağlık
sorunlarının en az olduğu İsveç'ten gelen kadınlarınsa yüzde 32
oranında sert hatlı erkekleri tercih ettiğini belirten DeBruine,
araştırmanın yapıldığı Birleşik Krallık'ta ise kadınların yüzde 43
oranında sert hatlı erkekleri seçtiğini kaydetti

11 Ocak 2011 Salı

Evlilik

İrlanda asıllı İngiliz yazar Bernard Shaw, ihtiyarlık yıllarında
evinin bahçesiyle çokça uğraşıyordu. Bir gün karısını ziyarete gelen
yaşlı bir hanım, onu elinde çapa, iki büklüm görünce tanıyamadı.
Gözlüklerini düzelttikten sonra:
"Günaydın bahçıvan efendi," dedi.
"Siz Shaw'ların yanında ne zamandan beri çalışıyorsunuz?"
"Kendimi bildim bileli..."
"Verdikleri ücret sizi geçindiriyor mu?"
"Yalnız yiyeceğimi veriyorlar."

Yaşlı kadın, bahçıvanın bu hâline acımış olacak ki:
"Eğer benimle çalışırsanız, size yiyecek ve giyecekle birlikte yeterli
aylık da verebilirim" diye bir teklifte bulundu.

Bernard Shaw:
"Teşekkür ederim, bayan. Ne yazık ki ben, Bayan Shaw'a ömür boyu
bağlıyım" diyerek bu teklifi geri çevirdi.

Yaşlı bayan biraz da kızarak:
"Ama bu tutsaklıktan, kölelikten başka bir şey değil..." dedi.

Bernard Shaw ise, gülerek:
"Hayır sayın bayan" dedi. Biz buna 'evlilik' diyoruz."

7 Ocak 2011 Cuma

Gazetede okuyup ,dikkatimi çeken bir isteği sizinle paylaşmak istedim.
Bir öğretmen bey,talebelerinin maddi imkansızlıkları nedeniyle
kitap alamadıklarını belirtip,vatandaşlarımızdan yardımcı olmalarını
rica etmiş.(roman hikaye )
İlgilenmek isteyen olursa adresi paylaşıyorum.


Kargın yenice kasabası
Mehmet Akif Ersoy İlköğretim okulu

Kaman / Kırşehir
İşim Gücüm Budur Benim
Gökyüzünü Boyarım Her Sabah
Hepiniz Uykudayken.
Uyanır Bakarsınız ki Mavi.

ORHAN VELİ

6 Ocak 2011 Perşembe

Bir insan bilmiyorsa ne istediğini, hem seni ziyan eder , hem
kendini...Dibini görmediğin suya dalmadığın gibi,emin olmadığın
Sevgiye teslim etme kendini. . . !
Mevlana

4 Ocak 2011 Salı

Herkes bir dostun acılarını paylaşabilir; ama çok ince bir kişilik
gerektirir, bir dostun başarılarını paylaşabilmek.

Kadınlar ideallerini yarattıklarını sanırlar ,erkeklerde .
Oysa yaptıkları ,birer sahte tanrıya dönüştürmektir onları.

Aşk artık hiç tutulmuyor;onu ozanlar öldürdüler.
Aşktan öylesine söz ettiler ki ,kimse anlamıyor şimdi.

Ne kötü bir pazarlıktır insanın yaşamı;
nasılda pinti bir pazarda satılıyoruz hepimiz.



Ağlamayan gün ,yüreğin mutlu olduğu gün değil,
taş kesildiği gündür.


Bize yakışmayan duyguları ,hiç duymamaktır yaşamın gizi.

Talihsizliklere katlanabilir insan; Başa gelen kazalardır onlar.
Ama insanın kendi yanlışlarından duyduğu acılar,yaşam boyu içimize
işler.


Sıradan zenginlikler çalınabilir insandan; Ama gerçek znginlik asla !
Ruhunuzun derinliklerinde sizden alınamayacak değerli sayısız
şeyler vardır.
Yaşamınızı öyle düzenleyin ki ,dış etkenlerin kötülüğü dokunmasın size
Bir de kurtulmaya bakın şu kişişel mal mülkten.

Kaynak : Oscar Wilde ,tutkular ,acılar ,gülümseyen deyişler .Şakir Eczacıbaşı

2 Ocak 2011 Pazar

Renkler ve siz ?

Aşağıdaki renklerden ikisini seçiniz.

SARI
MAVİ
KIRMIZI
YEŞİL
MOR
TURUNCu



Sarı ve Mor: Aracılar



Siz yaşamdaki amacınızı bulmak için bir yolculuğa çıkmış gibisiniz.
Önce olayları yaşıyor sonra geri çekilip analiz etmeye başlıyorsunuz


Bu sizin olgunlaşmanıza yardım ediyor. Her anın değerli olduğuna inanıyor ve
keyif almaya çalışıyorsunuz.

Manevi değerlere verdiğiniz önem başkalarının kendi içindeki
maneviyatı aramalarına yol açıyor. Meraklı, araştırmacı doğanız

Sezgilerinizin güçlenmesini sağlıyor. İnsanların kendilerinin farkında
olmasına yardım ediyorsunuz. Onları dinleyerek, akılcı gözlemler yaparak ve
duygularınızı ifade ederek insanları etkiliyorsunuz. Dahası kendilerinde
olumlu değişimler yapma isteği uyandırıyorsunuz.




Siz harika bir iletişimcisiniz. İnsanları taraf tutmadan dinleme ve
söylenenleri olduğu gibi anlayabilme yeteneğiniz var.

Konuşma sırasında olayların içini görebiliyor ve gerçekten ne yapılması

gerektiğini hemen kavrayabiliyorsunuz.

Yeteneklerinizi en iyi konuşurken ortaya çıkarabiliyorsunuz.

İletişim kurarken siz kişisel ve profesyonel olarak mucizeler
yaratıyorsunuz.
Fakat ne yazık ki değişime duyduğunuz büyük ihtiyaç nedeniyle
gerçekler ve istekleriniz arasında kesin bir çizgi koyamıyorsunuz.

Doğal yeteneklerinizi kullanarak neyin gerçek neyin potansiyel bir ihtimal
olduğunu ayırt etmeye çalışın. Doğru adımı atacağınıza güvenin.

Siz pozitif değişimleri nasıl yapabileceğini çok iyi bilen birisiniz.
Eğer sarıyı mordan daha çok seviyorsanız, bir durumun potansiyel
sonuçlarından ziyade gerçekçi taraflarını görmeyi tercih
ediyorsunuz demektir.

Eğer moru sarıdan daha çok seviyorsanız, olabilecek imkanları
düşünüyor ve yaşamınızdaki gerçekleri ikinci plana atıyorsunuz demektir.








Sarı ve Yeşil: Bakıcılar:

Gerçekçi bakış açınız kendiniz ve çevrenizdekiler için güvenli ve
rahat bir ortam yaratıyor. Karşınızdakini dinliyor ve ne söylemek istediğini
anlıyorsunuz. İnsanların sözlerini olduğu gibi Kabul etmek yerine sorular

sorarak gerçekten neye ihtiyaçları olduğunu bulmaya çalışıyor ve bu arada
onların kendilerini daha iyi tanımalarına yardımcı oluyorsunuz.

İnsanlara bakmak ve yardım etmek sizin doğal bir yeteneğiniz. Fakat

aşırıya kaçtığınız zamanlarda Ne yazık ki kimseye yardımcı olmuyorsunuz.
Bazen başkalarının kendi ihtiyaçlarını keşfetme yetisine saygı göstermeniz
gerekir. Sürekli insanları kurtardığınız ve yardım ettiğiniz zaman onların

kendi problemleri ve sorumlulukları ile yüzleşmelerine engel olursunuz.

Dolayısıyla geri adım atın ve insanların sizin desteğiniz olmadan
kendi ayakları üzerinde durmalarına izin verin. Eğer başarısız olurlarsa

bunu normal olduğunu hatırlayın çünkü ancak o zaman kendileri için neyin
doğru olduğunu aramaya ihtiyaç duyabilir ve kendi çözümlerini bulabilirler.
Yaşamda sürekli başkalarının bakış açılarını anlamaya çalıştığınız

için kendinizi ihmal ediyor olmanız yüksek bir ihtimaldir. Çevrenizdeki
insanları unutmaya ve kendi ihtiyaçlarınıza konsantre olmaya çalışın. Bu
şekilde başkalarının DA size yardımcı olması için imkan yaratmış ve kendi

mutluluğunuzu ikinci plana atmamış olursunuz.
Eğer sarıyı yeşilden daha çok seviyorsanız, ilişkilerinizden ziyade
kişisel gelişiminize ve kariyerinize daha gerçekçi yaklaşıyorsunuz demektir.
Eğer yeşili sarıdan daha çok seviyorsanız,

ilişkilerinize daha gerçekçekçi yaklaşıyorsunuz ve hedeflerinize

daha az yoğunlaşıyorsunuz demektir.











Sarı ve Turuncu: Teknik düşünenler :

Sizin temel düşünceleriniz genelde işleri nasıl sonuçlandıracağınızı
planlamak üzerine yoğunlaşmış. Sistematik bir yaklaşım geliştirerek işleri,
ilişkilerinizi ve hatta yaşamı anlamaya çalışıyorsunuz. Siz kendinizi
çevrenizde ki kaynakları arttıran bir insan olarak görüyorsunuz.
Çevrenizdeki yetenekleri ve kaynakları araştırıyor, deneme yanılma

yolu ile dünyanızı tanımaya çalışıyorsunuz. Keşifleriniz ile yetenekli
insanları ve kaynakları doğru yerde kullanma gücünü kazanıyorsunuz.

Eğlenmek sizin için bir olaydaki bütün gerçekleri araştırmak ve tüm

parçaların doğru yerine oturmasını sağlamak demektir. Siz bir işte yada
ilişkideki başarılı kısımları büyük bir dikkat ve zevkle incelersiniz. Her
başarılı bölüm sizin için tekrar değerlendirebileceğiniz yada başka bir

alanda yeniden kullanabileceğiniz değerli bir parçadır. Bir çok kişinin
şaşkın ve hayranlık dolu bakışları altında siz var olan kaynaklardan yeni ve
orjinal kavramlar, fikirler, olgular yaratırsınız.

Teknik yaklaşımınız, rahatlıkla eksik yapılan işleri hemen görmenizi sağlar.

Bu başkalarında kendilerini savunma ihtiyacı doğurabilir ve sizi
aşırı ciddi olmakla suçlayabilirler. Genelde bir hata yapıldığında siz bunu
farkeden ilk kişi olduğunuz için insanlar sizden çekinmeye başlayabilir.

Fazla hareketin olmadığı bir ortamda özellikle dikkatli olun.
Yeniliklerin olmadığı bir ortamda kendinizi değişmez bir döngü içinde
hissedebilir ve mutsuzluk yaşayabilirsiniz. Başkaları sizi negatif, mızmız
ya da sorun arayan birisi olarak görebilir. Gerçekte siz aslında sadece
kayıpsınız ve ne istediğinizi bulmaya çalışıyorsunuz.


Eğer sarıyı portakal renginden daha çok seviyorsanız, kişisel
gelişiminiz başkaları ile olan ilişkilerinizden daha önemli demektir.

Eğer portakal rengini sarıdan daha çok seviyorsanız, başkalarının
ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarınızdan daha önce düşünüyorsunuz demektir.







Mavi ve Yeşil: Güven uyandıranlar :


Siz başkalarına yardım etmekten ve destek olmaktan zevk alıyorsunuz.
Limitsiz merakınız gerçekten ne düşündüklerini söylemeleri için insanlara
ortam yaratıyor. Siz karşınızdaki kişinin hayallerini görebiliyor ve gerçek
ihtiyaçlarına duyarlı olabiliyorsunuz.

Onlara kendi yeteneklerine güvenmeleri için gerek duydukları öz
güveni veriyorsunuz.

İnsanların kendilerini önemli hissetmelerini istiyorsunuz ve bunu
dinleyerek sağlıyorsunuz.
Başlangıçta ortama uyum sağlamaya ihtiyacınız var.

Başkaları sizin onlar gibi olduğunuza inanmalılar.

Sonra gerçek karakteriniz ortaya çıkmaya başlıyor.

Bu durumda insanlar bildiklerini zannettikleri bu yeni kişiye uyum
sağlamaya çalışırlar.

Bu özelliğiniz yüzünden bazen ihtiyaçlarınıza cevap vermeyen durumları

yada ilişkileri kendinize çekersiniz.

Siz dikkatle dinleyen birisiniz. Başka insanların ne hissettiğini
bilmek istersiniz.

Bu yetenek sizin müziği ve yabancı dilleri daha iyi duymanızı sağlar.

Eğer imkanlarınız varsa bir müzik aleti çalabilir ya da kendi
diliniz dahil başka dilleri

fazla aksan olmadan konuşabilirsiniz.

Düşünce ve duyguları açık olarak ifade edebilirsiniz.
Aşırı ciddi olduğunuzda yada fazla rahat hissettiğinizde kişisel
gelişiminizi ihmal etmeye başlarsınız. Ne istediğinizden ve ne
beklediğinizden emin olun. Böylece başkaları sizin ihtiyaçlarınızı nasıl
karşılayacaklarını bilirler ve yaşamınız daha keyifli bir hal alır.

Eğer maviyi yeşilden daha çok seviyorsanız, kariyeriniz yada kişisel
hedefleriniz sizin için birinci sırada demektir.

İlişkileriniz hayallerinize uyum göstermek zorundadır.

Eğer yeşili maviden daha çok seviyorsanız, başkalarının hayallerine
destek olmaya daha çok önem veriyorsunuz ve kendinizi ikinci plana
atıyorsunuz demektir.








Mavi ve Mor: Düşünenler:

Siz oluşumu incelersiniz. Bir şeyin neden var olduğunu bilmeye
ihtiyaç duyarsınız. Bulduğunuz sonuçlar sizin büyük resmi görmenizi sağlar.

Neye ihtiyaç olduğunu bulma kabiliyetiniz sizin olayları iyileştirmenizi
sağlar. Geleceğe yoğunlaşarak, fikirler ve olaylar sanki olmuş bitmiş gibi
düşünebilirsiniz. Siz gelecekteki dünyada yaşarsınız.

Bu kafanızda ki bir resimdir.

Siz insanların motivasyonunu ve sebep-sonuç ilişkilerini
anlayabildiğiniz zaman perfomansınızın en üstünü yaşarsınız.

Sürekli hareket planı hazırlamak için kafanızın içinde olayları
kategorize ediyorsunuz.

Bu planlar olmadan organize olmak sizin için çok zordur.

Zaman zaman gündüz hayal kurarak geçiren bir insan haline gelebilirsiniz.

Siz yol açan öncüsünüz. Yeni fikirleri ve yapıları geliştirmeye
karar verdiğiniz zaman büyük keyif alırsınız.

Fikirleri kafanızın içinde gerçeğe dönüştürmek ihtirasınızın
artmasını sağlar.

İnancınız güçlü olduğu zaman, gerçeklere bakmadan olayları
üstlenebilirsiniz.

Kendiniz ve başkaları hakkında geliştireceğiniz yanlış ön yargılar

sizi ortamın dışına sürükleyebilir.


Sürekli yeni bir şeyler yapma ihtiyacınız sizin hazırda yapmış
olduklarınızı takdir etmenize engel olabilir.

Kafanızın içinde çok fazla resim olması yaşamınızı zorlaştırabilir.

Diğer insanlar ve olaylar size yetişemeyebilir.

Farkında olmadan çevrenizden ve kendinizden imkansızı istemeye
başlayabilirsiniz.

Eğer maviyi mordan daha fazla seviyorsanız, kendi hayallerinizi
ilişkilerinizden daha ön planda tutuyorsunuz demektir.

Eğer moru maviden daha çok seviyorsanız, ilişkilerinizde nasıl güçlü
olabileceğinize daha çok ilgi duyuyorsunuz demektir.











Mavi ve Turuncu: Yapıcılar:


Siz heyecanlı bir yaşam bekliyorsunuz. Bunu çift karakteriniz ile
başarıyorsunuz.

Bir dakika yeni bir ev tipi yapmak isteyen yaratıcı ve özgür
düşünen birisisiniz,

ikinci dakika da ise tarzınızı değiştirip niye bir insanın böyle
bir fikri ortaya

savunabileceğini sorgulayan geleneksel bir eleştirmen oluverirsiniz.

Siz sosyal bir muammasınız.

Merakınız pek çok farklı kesimden kişiler ile iletişim kurmanızı sağlar.

Siz bu ortamlarda gelişip serpilirsiniz.

Partilerde eğlenceli kişilerden biri sizsinizdir.

Arkadaşlarınız pek çok farklı ortamdan gelen ve
farklı ilgi alanları olan insanlardan oluşur.

Bazen durup kendinize şaşırırsınız; sürekli bu çılgınlıkları
kendinize nasıl çektiğinizi
düşünürsünüz. Fakat içten içe bilirsiniz ki aşırı tek düzelik kişinin
gelişimini durdurur ve siz kesinlikle tek düze bir ortamda bulunamazsınız.

Dünyanın size ihtiyacı olduğuna inanmak istersiniz. Çoğu kez
kontrolünüzün olmadığı

sosyal konular üzerinde düşünüp bir anlam çıkarmaya çalışırsınız.

Sonunda ise boşa harcadığınız zamandan yorgun düşmüş ve duygusal
olarak çökmüş hissedersiniz.

Anlamanız gerek ki dünya hiçbir zaman istediğiniz gibi mükemmel
bir ortam olmayacak.

Bir insan ancak bir yere kadar olayları kontrol edebilir.

Zaman içinde göreceksiniz ki kontrol edemediğiniz sosyal kavramlar üzerinde

enerjinizi harcamak yerine kendi çevrenize ve yaşamınıza
konsantre olursanız

çok daha etkili değişimler gerçekleştirebilirsiniz.

Bir iş yaparken amaca ve hedefe tüm varlığınızı veremiyorsanız
başarılı olmanız mümkün değildir.

Bütün kalbiniz ile girişmiyorsanız o işi bırakın ve bir sonrakine geçin.

Siz yeni bir şeyler yapmak, kurmak, üretmek ihtiyacındasınız,

eğer bu imkan elinizde yoksa mutsuz olmanız kaçınılmazdır.

Eğer maviyi portakal renginden daha çok seviyorsanız, bir işi önce nasıl

yapacağınızı düşünür sonra planınızı gözden geçirip hatalarını incelersiniz.

Eğer portakal rengini maviden daha çok seviyorsanız, anlık
heyecanlara kapılıp

planlarınızı unutmanız çok kolaydır.










Kırmızı ve Yeşil: Kaynak Yöneticileri :


Pratik ve insanlara değer veren bir yapınız var. Başkalarına yaşamlarında

daha anlamlı ve değerli aşamalar katetmeleri için yardımcı olursunuz.

Hiç kimse sizi kandıramaz. Siz dinamik birisiniz ve herkesin ne
yaptığını yada amaçladığını çok iyi bilirsiniz.

Neyin önemli olduğunu bilmenizi sağlayan özel bir yeteneğiniz vardır.

Bir öğretmen ya da ebeveyn gibi insanların yaşamlarını daha iyi

nasıl yapabileceklerini düşünürsünüz.

Siz en çok elinizdeki kaynakların nasıl kullanılacağını idare
ettiğinizde başarılı olursunuz.

Başlangıçta çok eğitmek amacı ile başlamanıza rağmen daha sonra
aşırı otoriter olabilirsiniz.

Hatta aşırıya kaçıp patronluk taslayabilirsiniz.

Ne yazık ki orta dereceniz yok, ya eğiticisiniz yada otoritersiniz.

Bu durum çevrenizdeki insanların kafasını karıştırabilir.

İnsanlar patronluk tasladığınızda bile insanların iyiliğini
düşündüğünüzü her zaman farkedemeyebilirler.

Üzgün olduğunuzda, baskı altında kaldığınızda yada sarhoş
olduğunuzda kırmızı rengini simgeleyen tarafınızı ortaya çıkarırsınız.

Yeşilin sakinleştiren etkisi olmadan aşırı davranışlarınız ile dostlarınızı
oldukça şaşırtabilirsiniz.

Eğer yeşili kırmızıdan daha çok seviyorsanız bu karakter daha bile
çarpıcıdır.

Eğer çevrenizdekiler bu süreçlerden birinde size farklı davranmaya kalkarsa

bunun nedeni muhtemelen sizi tanıyamadıkları içindir.

Eğer kırmızıyı yeşilden daha çok seviyorsanız, başkalarından önce
bir hedefin başarılması için nelerin yapılması gerektiğine önem verirsiniz.
Bu yapınız sizin kendinize güvenmenizi ve direk olmanızı sağlar

Eğer yeşili kırmızıdan daha çok seviyorsanız, destekleyici yanınız
ön plana çıkar ve öncelikle enerjinizi başkalarının ihtiyaçlarına
yönlendirirsiniz.









Kırmızı ve Mor: Birleştiriciler :

Siz olayların duygusal yanları ile gerçekleri birleştirmeyi seversiniz.

Bir olay olduğunda önce durumu analiz edersiniz, saçmalıkları
bir tarafa atar ve insanları bir araya getirerek durumun düzelmesini
sağlamaya çalışırsınız.

Başkaları sizin düzene olan ihtiyacınızı aşırı ciddi olarak görür.

Siz başkalarına fikir verirken yada açık açık düşüncelerinizi
söylerken en başarılı olursunuz.

Başkalarına destek olmak kendinizi iyi hissetmenizi sağlar.
Vücut diliniz insanları size çeker. Merakınız hareket yaratır.

Siz seksi bir insansınız. Yeni olgular sizi heyecanlandırır ve
yeniden canlanmanızı sağlar.

Fakat aynı zamanda yenilikler yapmanız gerekenleri bitirmenize
engel olabilir.

Ertelemeyin... heyecanınız sönmeden önce işlerinizi bitirmeye çalışın.

Olayların ve insanların göründükleri gibi olduğunu bilmeye
ihtiyacınız vardır.

Bu yapınız özellikle kötü bir ruh hali içinde olduğunuzda daha
belirginleşir.

Çevrenizi kontrol eden bir yapıya bürünürsünüz.

Bazen olayların sadece negatif yanlarını görürsünüz.

Böyle durumlarda öylesine kuşkucu ve aşırı analitik olursunuz ki
herkesin moralini
bozabilirsiniz. Duygularınızı ve davranışlarınızı çalışan bir plan
ile birleştirmeye ihtiyacınız vardır.

Yoksa geleceğinizi yönlendirmek sizin için çok zor bir hal alacaktır.

Eğer kırmızıyı mordan daha çok seviyorsanız, en popüler insan
olmaktansa işlerin doğru şekilde yürümesine daha çok ilgi duyarsınız.
Sözlerinizin sonuçlarını düşünmeden konuşma eğilimindesiniz.

Eğer moru kırmızıdan daha çok seviyorsanız, insanların tepkilerine
çok önem veriyorsunuz demektir.

İstediğinizi almak için cazibenizi ve çekiciliğinizi kullanırsınız.











Kırmızı ve Turuncu: İnsancıllar:

Siz bireyselliğe saygı duyarsınız. Siz kendi yolunuzda yürümeye ve
kendi düşüncelerinizi özür dilemeden açıkca konuşmaya inanırsınız.
Eğer birisi çizgisini aşarsa sessiz kalmazsınız.

Koşulsuz sevgi arıyorsunuz ve insanların herhangi bir kısıtlama, utanç yada

korku olmadan kendilerini ifade edebilecekleri bir ortam yaratmayı
ümit ediyorsunuz.

Kendinize yakın bulduğunuz insanlar ile içten ve samimi
ortamlardabulunmayı seviyorsunuz.

En büyük her zaman en iyi olmayabilir sizin için.
Küçük şehirler, küçük firmalar ve küçük arkadaş grupları sizin
için daha caziptir,

sizin kendinizi değerli hissetmenizi sağlarlar.

Aksi takdirde aşırı endişeler, geniş çevre, pek çok arkadaş ve hatta

karmaşık duygular gerçekleri görme yeteneğinizi yok edebilir.

Siz başkaları için neyin çalışmadığını görebilirsiniz. Sonrada hazır
olsun veya olmasınlar, olduğu gibi gerçeği söylersiniz.

Bu açıksözlülük kendisine güveni olmayan insanlar için ürkütücü olabilir

ve sizden uzaklaşmalarına yol açabilir.

Diğerleri ise sizi güvenilir ve koruyucu olarak görür.

İş yapmaya yoğunlaşmış kişiliğiniz sizin duygusal yanınızı saklar.
Bu sizin koruma mekanizmanızdır. Biraz daha açılmalısınız.

Zayıflıklarınızı göstermekten çekinmeyin.

Tıpkı bir mıknatıs gibi hakettiğiniz sevgiyi ve saygıyı kendinize
çekmeye başlayacaksınız.

Çünkü insanlar böylece sizi tanıyabilir ve gerçekten hakettiğiniz
değeri ancak o zaman verebilir.

Eğer kırmızıyı portakal renginden daha çok seviyorsanız, dünyada
pozitif bir değişim yapmaya

öyle yoğunlaşmış durumdasınız ki ilişkileriniziikinci plana atıyorsunuz.

Eğer portakal rengini kırmızıdan daha çok seviyorsanız, herkesin
iyiliği için olayları tamir eden yada arabuluculuk yapan birisiniz demektir.