28 Şubat 2010 Pazar


CANIM TÜRKİYEM..

Hemserim gidişat nireeeee !!!!!




















ASKERLER İÇERDE,
PROFESÖRLER DE İÇERDE,
ATATÜRKÇÜLER DE İÇERDE,
LAİKLER DE İÇERDE,
SENDİKACILAR DA İÇERDE,
GAZETECİLER DE İÇERDE,
KOMONİSTLERİN ZATEN KÖKÜNÜ KAZIMIŞLARDI, ARTA KALANLARI DA İÇERDE,
BAŞKA DİNDEN OLANLARI DA BİRER BİRER KESTİLER ZATEN,
YANİ: TÜM DİRENEBİLECEK VE ÖRGÜTLENEBİLECEK OLANLAR İÇERDE....
EEEE
KİM KALDI DIŞARDA ÖZGÜR?.....
TARİKATÇİLER,
MOLLALAR,
YOBAZLAR,

Aşağıdaki hikaye harika bir açıklama....

Bertolt Brecht ve SARI ÖKÜZ......
Hani bize Koyun dediler ya.... Ormanın birinde... Aslanlar toplanmış. "Yahu" demişler, "Hesapta kralız, açlıktan öleceğiz birader.... Maymuna saldırsak, ağaca kaçıyor; fillere saldırsak, fazla büyük... Ceylanlar hızlı, yetişemiyoruz; kuşa dalsak, uçuyor, ee balık yakalayacak halimiz de yok... N'aapsak?"

Bir tanesi "En iyisi, ÖKÜZLERE SALDIRALIM" demiş, "iri yarı görünüyorlar ama ne pençeleri var, ne dişleri diş... Tam dişimize göre!" Olur mu? Olur. Hücum! Ama evdeki hesap çarşıya uymamış; Öküz, öyle yabana atılacak hayvan değilmiş meğer... Organize oluyorlar, topluca savunma yapıyorlar, püskürtüyorlarmış. Aslanlar aç bilaç. N'aapsak, n'aapsak?

"Tilkiye danışalım" demişler. Tilki "kolay" demiş, "beni, öküzlerin yaşadığı zengin otlakların prensi yapın, işinizi halledeyim..." Kabul etmişler. Tilki, elinde beyaz bayrakla öküzlere gitmiş, "saygıdeğer öküzler" demiş, "aslında aslanlar uysaldır, sizi de çok seviyorlar... Ama Şu aranızdaki SARI ÖKÜZ var ya, sarı öküz, İŞTE SORUN O... Görünce tahrik oluyorlar, canları çekiyor, VERİN ŞU SARI ÖKÜZÜ, KURTULUN KARDEŞİM, HUZUR İÇİNDE YAŞAYIN!" Öküz heyeti düşünmüş taşınmış, "BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN" mantığıyla, verivermişler sarı öküzü... Aslanlar da afiyetle yemiş.

Bir gün, iki gün.... Tilki gene gelmiş. "Bakın gördüğünüz gibi, saldırılar kesildi, mutlu mutlu yaşıyorsunuz" demiş ve eklemiş: "Ama şu BENEKLİ ÖKÜZ var ya, benekli öküz, o burada olduğu sürece size rahat yüzü yok arkadaş, canları çekiyor, VERİN, KURTULUN!" Öküz heyeti düşünmüş, "OTLAĞIN SELAMETİ İÇİN" teslim etmiş benekli öküzü..

Üç gün, dört gün... Tilki gene gelmiş. KUYRUĞU UZUN OLANI... BURNU BEYAZ OLANI... TOMBUL OLANI... Tek tek alıp, gitmiş. Otlak seyrelmiş. Aslanlar semirmiş...

Bir gün... Tilki gelmemiş! Gerek kalmamış çünkü. Direkt Aslan gelmiş. "Hanginizi istiyorsam, canım hanginizi çekiyorsa, onu vereceksiniz, adamı hasta etmeyin" demiş. Otların arasında tir tir titreyen, tek tük kalmış öküzler, "KEŞKE SARI ÖKÜZÜ VERMESEYDİK" demiş ama İŞ İŞTEN GEÇMİŞ...

İşte böyle ... Öküzlük böyle bir şeydir. Bu hikaye sebebiyle, dünyaca ünlü Alman şair ve tiyatro yazarı Bertolt Brecht aklıma geldi... Bir şiirinde aynen şunları yazmıştı:

“NAZİLER ÖNCE KOMÜNİSTLERİ TUTUKLADILAR; KOMÜNİST DEĞİLİM DİYE SES ÇIKARMADIM.
SONRA YAHUDİLER’İ TUTUKLADILAR, YAHUDİ DEĞİLİM DEDİM, SESİMİ ÇIKARMADIM.
SOSYAL DEMOKRATLARI TUTUKLADILAR, SAVUNMAK BANA MI KALDI DEDİM, SESİMİ ÇIKARMADIM.
SIRA BANA GELDİĞİNDE ETRAFTA TUTUKLANMAMA SES ÇIKARACAK KİMSE KALMAMIŞTI!

SANKİ BİZİM İÇİN YAZILMIŞ GİBİ DEĞİL Mİ ?







Güzel insanlarda var hayatta.

Oturmuş pazar keyfi yaparken ,okuduğum kitaptaki
bir kelime bana bir olayı anımsattı ,hani henüz bilmeyen varsa
hemen yazayım dedim

2.Dünya şavası sonrası gazi lisesini bitiren iki genç üniversite planları
yapmaktadır.
Amaçları A.B.D de okumaktır bunun için uzun süredir para biriktirmektedirler.
Bu gençlerden birinin babasıda M.E Bakanıdır.
2 kafadar giderler bakanlığa.
Birlikte amerikada okuma planlarını anlatırlar,
Bakan gençleri dinler ve oğlunun arkadaşına odadan çıkmasını rica eder,
sonra da oğluna dönerek:
oğlum şimdi ben M.E Bakanıyım seni Amerikaya kendi olanaklarımla göndersem,
inanmazlar oğlunu kayırıyor derler bu da yakışık almaz.Ama arkadaşını göndermek için
elinden geleni yapacağım .der.
oğlan odadan çıkar,arkadaşına durumu anlatır ve bütün biriktirdiğ paralarıda arkadaşına verir.

bu isimlere gelince
M.E.B
Hasan Ali Yücel

bakanın oğlu
Sevgili sairimiz Can Yücel

oğlanın arkadaşı
Ünlü beyin cerrahımız
Gazi yasargil

İyi hafta sonları.

En yaratıcı wc kapısı:=)

Devlet adamlığı dersleri.

Artık herseyin çığrından çıktığı bir dönemde hepimiz izlemeye devam edi
yoruz olanları..Bakıyoruz her alanda ayaklar baş,başlar ayak olmuş.
ortalıkta koyun falan kalmamış ..bütün yalakalar,menfeatcilerde
çelebinin peşine düşmüş,,,bilirsiniz hani koyunun olmadığı yerde
keçiye çelebi denir hesabından...

asagıdaki yazım Salih bozok un ağzından anlatılanlardır

Baskumandan, dusmandan kurtartigi Izmir'de gecirecegi ilk gecesinin tarif
edilemez sevincini yasiyordu. Izmir'deki yeni evinde Mustafa Kemal Pasa
ilk gecesini calisarak gecirdi. Kendisi icin zengin bir sofra hazirlandigi
halde hicbir yemege dokunmadan ufak tefekle karnini doyurdu ve gec
vakitlere kadar calisti. Ertesi sabah erkenden uyanmistik. Hafif bir
kahvaltidan sonra vilayet konagina gittik ve dogruca Vali'nin odasina
girdik. Vali, Ingiliz Konsolosu ile konusuyordu. Biz gelince Vali ayaga
kalkti ve Konsolos ile Mustafa Kemal Pasa'yi tanistirdi. Konsolos, iyi
Turkce biliyordu. Pasa Vali'ye sordu:
-Konu nedir?

Vali anlatti:
-Sayin Konsolos, Ingiliz tebasindan olan vatandaslar ile Rum, Ermeni,
Yahudi gibi azinliklarin guven altinda bulunduklarini belirtir bir
"guvence" istiyorlar. Ben kendilerine herkesin esit bicimde guven altinda
olduklarini bildirdim.

Mustafa Kemal Pasa, Konsolos'un Türkce bildigini biliyordu, oyle oldugu
halde ofkesini belirtmek icin sordu:
- Ee, peki daha ne istiyormus?

Bu soruya Konsolos Turkce cevap verdi.
-Tebamiz hakkinda hukumetinizden yazili teminat istiyorum!
Konsolos garip bir bicimde diklenmisti...
Pasa'nin sesi havada kirbac gibi sakladi:
-Yunanlilar zamaninda kendi tebanizi daha emniyette mi goruyordunuz?

Konsolos gerisinde Ingiliz devletinin bulundugunu belli eden bir kasilma
ile:
-Evet, dedi. Yunanlilar burada iken tebamizi emniyette goruyorduk.
-Oyleyse buyrun tebanizla birlikte Yunanistan'a gidin, efendim!

Konsolos kendisinden umulmayacak bir cesaret gosterdi:
-Yani majestelerimin hukumetine savas mi aciyorsunuz?

Mustafa Kemal iyice ofkelenmisti fakat ofkesini tuttu ve Konsolos'a:
-Siz kiminle ve ne konustugunuzu biliyor musunuz?.. Ben Turkiye Buyuk
Millet Meclisi Baskani ve Turk Ordulari Baskomutaniyim. Savas açmaya,
baris yapmaya hakkim var. Siz kimsiniz!.. Hukumetiniz adina savas ve
baris gorusmeleri yapmaya yetkili misiniz? Boyle bir yetkiniz varsa
goruselim. Yoksa (eliyle kapiyi gosterdi) buyurunuz efendim!..

O kasim kasim kasilan Konsolos, Mustafa Kemal Pasa'nin son cumlesi
uzerine sapsari kesildi ve tek bir kelime soylemeden kapidan cikti
gitti.

Mustafa Kemal Pasa arkasindan bir sure baktiktan sonra Vali'ye dondu:
-Yuz vermeyin Vali Bey! Bunlar karsilarinda hala Babaili Hukumeti var
saniyorlar. Bir zirhlisi onunde pisacak, bir blofu onunde yelkenleri
suya indirecek "devletcik" saniyorlar bizi!.. Kustahligin derecesine
bakin, bana "Savas mi aciyorsunuz?" diye soruyor, barut kokan bir
odada sorduguna bak!.. Savas halinde degil miyiz sanki!..

* * * * *

Kolarinda ve omuzlarindaki isaretlerden amiral rutbesinde oldugu
anlasilan Ingiliz Donanmasi Komutani, Hukumet Konagi'nin kapisindan
girerek Mustafa Kemal Pasa'nin odasina dogruldu. Nazik, fakat ofkeli
bir hali vardi. Rusen Esref onune cikip ne istedigini sorunca:
-Baskomutan Mustafa Kemal Pasa ile gorusmek istiyorum!.. dedi.

Birlikte odaya girdiler kapi kapandi. Amiral once:
-Cok guc kosullar altinda bir savas kazandiniz, sizi asker olarak
ictenlikle kutlarim. Canakkale'deki basarinizi rastlantiya borclu
olmadiginiz, kanitlanmis oldu. Buyuk bir askerle tanisdigim icin
memnunum.
Amiral bir sure sonra konuya girmis:
-Ulkenin kontrolunuz altinda bulunan bolumunde bizim tebamiz ve sizin
azinliklarinizdan Ermeniler, Rumlar var. Yeni askeri yonetim altinda
bu insanlarin statusu nedir? Guvende midirler?..

-Hic kuskunuz olmasin Amiral!..Turkiye'deki butun insanlar gibi
tebaniz ve sozunu ettiginiz azinliklar da TBMM Hukumeti'nin esit
korumasi altindadir. Suc islemeyenler, kendilerini bu memlekette
benim kadar güvende sayabilirler.

-Suc isleyenler?
-Suc isleyenler Sayin Amiral, dunyanin her yerinde oldugu gibi,
ulkemizde de adaletin huzuruna cikarlar... Suclu iseler, cezalarini
elbette cekeceklerdir...

-Fakat Pasa Hazretleri,fevkalade gunler gecirdik. Yunan ordusundan
cesaret alan Rumlarin bazilari, simarikliklar yapmis olabilir. Bugun
bu insanlar yerli halkin dusmanligi ile yuzyuzedirler. Ermeniler
icin de baska acidan ayni seyleri soyleyebilirim. Biliyorsunuz,
arkadaslarinin buyuk bir bolumu goce zorlandi ve onemlice bir bolumu
de hayatini kaybettiler. Bu ruh tedirginligi icinde Yunan ordusu ile
isbirligi yapmis, bazi Turklere zor gunler gecirtmis olabilirler.
Bunlar, fevkalade gunlerin olaylaridir. Bagislanmasi, hos gorulmesi
gerekir. Eger bu kimseler, halkin husumetine birakilacak olursa,
butun dunya aleyhinize kiyameti koparir!

Son cumleye kadar Amiral'i gulumseyerek dinleyen Mustfa Kemal Pasa,
dunyanin koparacagi gurultu ile kendini tehdide girisince, sozunu
bicak gibi kesmis:
-Su "Efendi Devlet" rolunu bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri de
tehdit etmekten vazgeciniz! Ingiltere ve muttefiklerinin kiyameti
koparip koparmayacagini dusunmem! Bunlar memleketimin ic isleridir;
kimsenin bu islere karismasina musaade etmem! Majestelerinin devleti
memleketimizin azinliklari ile ugrasmaktan vazgecsinler!... Kim bize
saygi beslemezse, bizden saygi beklemeye hakki olmaz!...

Amiralin benzi kul gibi olmus:
-Ingiltere Hukumeti'nin tebasini her yerde koruma hakki, devletler
hukuku teminati altindadir. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladigimiz
Rum ve Ermenilerin guven icinde bulundurulmasini sadece rica ettik.
Yoksa biz bu guvenligi saglayacak gucteyiz...

Iste o zaman Mustafa Kemal Pasa'nin tepesi iyice atmis:
-Arkaladiginiz Yunan ordusunun denizde yuzen leslerini herhalde gormus
olmalisiniz! Turk ordusu asayisi saglayacak gucte oldugu gibi, limani
(o donemde Ingiliz donanmasi Izmir limaninda bulunmaktaydi) bosaltacak
guctedir de... Isterseniz, Turk'e ihanet eden tebanizin ve azinliklarinizin
adaletten kacan sefillerini geminize doldurabilirsiniz!.. Donanmanizin da
en kisa zamanda limani terk etmesini istiyorum!

Mustafa Kemal Pasa'nin cumleleri, art arda Osmanli tokatlari gibi Amiralin
yuzunde sakladikca, Amiral ne yapacagini sasmis ve en sonunda:
-Ingiltere'ye savas mi aciyorsunuz? demis.

Iste Pasa burada son sozunu soylemis:
- Savas acmak mi? Siz yoksa Sevr Antlasmasi'nin hala yururlukte oldugunu mu
saniyorsunuz? Biz onu coktan yirttik... Karsimda oturusunuzu, sizi konuk
saymama borclusunuz! Fakat goruyorum ki, nezaketimizi kotuye kullanma
egiliminiz var... Buna musaade edemem. Bizim gozumuzde "Baris antlasmasi
yapmamis" iki devletiz. Savas hukuku yururluktedir. Gemilerinizi derhal
karasularimizdan cekmenizi size ihtar ediyorum!

Bir balmumu heykeline donmus Amiral... sise-gerine girdigi Mustafa Kemal
Pasa'nin odasinda oturdugu sandalyede kuculdukce kuculmus ve sonunda
kekeleyerek:
-Afedersiniz!.. demis ve yerlere kadar egilerek geri geri kapiya gidip
disari cikmis.

Rusen Esref hem dusunceli hem de guluyordu:
-Pasa, Amirali anasindan dogduguna pisman etti. "Kendisinin Turk
topraklarinda bir savasci olarak bulundugunu "Pasa'dan ogrendigi zaman
sapsari kesildi... Tutuklanacagini, tutsak edilecegini sandi. Ince
dudaklarini isiriyor, parmaklarini birbirine kenetlemis titriyordu.
Karsisinda Babiali Pasasi bulacagini saniyordu herhalde...

"Ingiltere devletini kendi devletine esit goren "bir Pasa ile karsilastigi
icin, ihtiyatsizlik edip karaya ciktigina kim bilir nasil lanet etmistir...

Aradan bir saat gecti gecmedi... Ingiliz gemisinden bir mufreze ve bir
tegmen cikti. Amiralden - devleti adina- bir ultimatom getiriyordu,
Baskomutan'a kendi eliyle verecekti. Pasa'ya bildirdim; "Gelsin"dedi.
Tegmeni iceri aldim. Rusen Esref tecumanlik yapiyordu. Ingiliz caki gibi
bir tegmendi. Pasa'nin karsisinda gosterisli bir selam verdi ve Rusen Esref
araciligiyla ultimatomu Pasa'ya ulastirdi. Pasa:
-Peki tegmen! Hukumetimiz ultimatomunuzu inceler ve hukumetinize gereken
karsiligi verir. Siz geminize donebilirsiniz...

Tegmen once disari cikacakmis gibi bir hareket yapti, sonra da Rusen Esref'e
donup:
-Baskomutan ellerini opmeme müsaade buyururlar mi?
Rusen Esref, tegmenin dilegini Pasa'ya soyledi, Pasa:
-Nereden icap etmis sor bakalim!.. dedi.
Tegmen:
-Asker olarak zaferlerine, insan olarak kendisine hayranim... Lutfetsinler...
Tegmen Pasa'nin elini optu, Pasa da tegmenin yanagini oksadi. Odayi bosalttik.
Az sonra Rusen Esref'i cagirdi:
-Metni okudunuz mu? Ne istiyorlar?..
-Pasam Amiral ile gorustuklerinizin yazi ile de pekistirilmesi isteniyor.
-Oyleyse Halide Hanim'i (Edip Adivar) bulunuz, hemen tercumesini yapsin ve
metin olarak bana getirsin... Ote yandan bir kopyasini sifre ile Disisleri
Bakanligina gonderin gerekeni yapsinlar... Durumu, ordu komutani Nurettin
Pasa'ya da bildiriniz. Gerekiyorsa benimle temasa gecsin

Olay kisa bir sure icinde sehirde duyulmustu...
Ingiliz ve Fransizlar, kendi devletlerinin uyrugunda olanlari gemilere
bindirmeye baslamislardi. Nitekim birkac saat sonra da sessizce cekilip
gittiler...

26 Şubat 2010 Cuma

görüntümüz



Bu gördüğünüz resim bir türk basınından değil,ünlü Fransız Match dergisindendir.
Durumumuzun gayet güzel farkında anlaşılan Fransız kardeşlerimiz....



Bir yazarın gözüyle erkek!

Kendi değerinden emin olan ve bundan gurur duyan adam,
bulabildiği en yüksek kadın tipini isteyecektir.
Beğendiği kadın güçlü olacak ve fethhetmesi zor bir kadın
olacaktır.
Beyinsiz bir sürü sürtüğü fethetmeyi başarı saymayacaktır.
Onun aradığı kendi değerini bulmak değil,kendini ifade etmektir.
Ama kendi değersizliğne inanan adam ise,en nefret ettiği kadın
tipini cazip bulacaktır.
Çünkü o kadın onun gizli benliğinin yansımasıdır.
Kendisinin sahtekar olduğu yolundaki objektif gerçekten
o kadın sayesinde kurtulur.
Bir erkek kendi değerlerini ve varoluş görüşünü yozlastırırsa
aşkın zevk değil,kendini reddetme olduğunu savunmaya
başlarsa ,iyilik denen şeyin gurur değil ,acıma,acı ,zaaf,ve
fedakarlık olduğunu söyler.
Seviyorum dediği kadının karsısında ,zorluğa düşer,
bulabildiği en bayağı orospuya kayar.
kendini yozlaşmışlıktan zevk almaya layık olduğuna
inandırır,sevabı acıya bağlamıştır zevkin ancak günahlarda
bulunduğuna inanır.
ondan sonra aşk bana neden hep can sıkıntısı getiriyor?
ya da utanç diye,merak eder durur

25 Şubat 2010 Perşembe

Nirvana bu olsa gerek!

Allah aşıklarından biri çadırında misafiriyle söhbet ediyormuş,içeri
hizmetkarı girmiş:
Felaket ya seyid! kırk deveniz sele gitti.
Seyyidin yüzünde tek kıl oynamamış,sadece dönmüş kalbine bakmış,
sonra sağ elini göğsüne koyarak:
Hamdolsun diye mırıldanmış.
Konuğuna dönüp hiçbirsey olmamış gibi konuşmaya devam etmiş.
Biraz sonra çadıra başka bir hizmetkar girmiş:
Müjdeler olsun ya Seyyid:
Kırk dişi keçiniz kırk yavru doğurdu. demiş.
Adamın yüzünde yine tek kıl oynamamış,aynı şekilde elini göğsüne
koyup hamdolsun .Demiş.
Konuk çok şasırmış bu davranışa
Ya seyyid:
Az evvel bir felaket haberi aldın,üzülmedin,hamdolsun deyip geçtin.
Ardından müjde aldın,sevinmedin, hamdolsun deyip geçtin.
Bana davranışını açıklarmısın?
Bir yaz sabahı gibi aydınlanmış Seyyid in yüzü:
kötü haber geldiğinde,kaygılandım hemen gönlüme baktım,bir üzüntü
bir kararma var mı?diye.
Yoktu şükrettim, iyi haber geldiğnde yine kaygılandım gönlüme baktım
bir taşkınlık var mı? diye. Görmedim. hamdolsun dedim.
Deve ,keçi ,mal ,mülk gelir gider dostum,ama
gönlün birkez karardı mı ya da kabardı mı bir daha onu eski haline
zor getirirsin.

bu hikaye Ahmet Ümit Bab-ı Esrarda geçiyor ,paylaşmak istedim.
Olan herşey ,hayatın aldığı her biçim kısa ömürlü bir doğaya sahiptir.
Nesneler,vucutlar,olaylar,durumlar,düşünceler,duygular,arzular,tutkular,kişiler,egolar
,korkular,vs .vs..
hepsi gelip çok önemliymiş gibi yapıp siz daha ne olduğunu anlamadan ortadan
kaybolarak geldikleri hiçliğe geri dönerler,acaba hiç gerçek oldularmı ki?
Mevlana nın da dediği gibi herşey değişime tabi....sonrası ? iyilik güzellik
dostlar bunları buldunuz mu keyfini çıkarın..Çünkü mutlaka o da gidicidir..
Esen kalın.

24 Şubat 2010 Çarşamba

okumak kolay:=)

Hayatta zor işler, kolay işler var
Bunları ayıran insan olmak zor.
Bilgiçlik taslamak, konuşmak kolay
Az ve öz konuşup ,susan olmak zor.
Akıl vermek kolay, iş bozmak kolay
Bozuğu onaran insan olmak zor.
Niyet etmek kolay, başlamak kolay
Bir işi bitiren insan olmak zor.
Almak kolay, benlik bencillik kolay
Alan insan değil, veren olmak zor.
Merak kolay ,olay seyretmek kolay
Bakan insan değil, gören olmak zor.
Kazanç kolay, servet zenginlik kolay
Vicdanlı namuslu patron olmak zor.
Açları kandırmak ,azdırmak kolay
Açları doyuran insan olmak zor.
Yemin etmek kolay, söz vermek kolay
Verdiği sözünde duran olmak zor.
Hile, yalan, riya, kalleşlik kolay
Doğru olmak içten insan olmak zor.
Kan akıtmak kolay, acıtmak kolay
Acıyan yarayı saran olmak zor.
Nefse uymak kolay ,hırslanmak kolay
Nefsini, hırsını yenen olmak zor.
Yuva kurmak, evlenmek kolay
Yuvada huzura eren olmak zor .
Yaşam kolay, doğmak ,yaşlanmak kolay
İnsanca yaşlanmak insan olmak zor.

22 Şubat 2010 Pazartesi

gülmekten söyleyemeyeceğim

Erdoğan laikliğin güvencesi benim demiş:

Kümese müdür aranıyormuş.
Tilkide müracaat etmiş.
Tilkiyi çok beğenmişler ve işe almak istemişler.
Ne ücet istersin? diye sormuşlar
Tilki:
ben gülmekten söyleyemeyeceğim,siz ne verirseniz verin.
Deeemişşşşş...


Halk arasındaki fısıltı gazetesinde duyduğum dedikoduda söyle:
Malum sigara yasağı var biliyorsunuz ,efenim şimdi bu yasaklara belli
şartlarda azalma getirilecekmiş... Dumanı özel olarak filtreleyen bir takım ürünler gelecekmiş
ülkemize .Denilen o ki bu ürünleri Erdoğan ın oğlu pazarlayacakmış.
bakalım şimdilik dedikodu bekleyip göreceğiz..Ama kulağa pek mantıklı geliyor.
Sorgulamalar..
Çatışmalar..
Nerede yanlış yaptıklar..
Kimlik bunalımları ..
Yoksalara dönüşen acaba?lar
Güç ve iktidar sarhuşlığundan uyanış..
Gerçeklerle yüzleşen gözler ve ağaran şaçlar...
Düğmeleri iliklere birer birer geçen
Ateşten gömlekler..
Kolay olana sırt çevirmenin zorlu yolu
Fazla uzun süren şaskınlık
Masumiyeti yitiriş...
Araçlara kurban edilmiş,mukaddes amaçlar
Masumiyetin kan kaybedişi
İyi insan olmanın doğru insan olmaya yetmediğinin
anlaşıldığı o zorlu günler.
Doğruya susayan kötüler,
yanlışa sapan iyiler.
Kahraman tüketen kibir değirmenleri
Unutulan ahitler
Tutulmayan sözler
Sancılı bir doğumla
Dünyaya açılan ışıl ışıl gözler
Durmaya değil ,tersine döndürmeye niyetli
Sonsuzlığa ayarlı ,bir kutsal duvar saati..
Sıfır sıfıra ayarlı saatler için
Büyük kopuş fazı..

B.Özdemir ...Tanrının doğumgününden alıntı yaptım..

16 Şubat 2010 Salı

Her kime şu soruyu sorsam,
arkadaş hayatta en çok neden nefret edersin?
cevaplar üç aşağı beş yukarı aynıdır:
yalan,aldatılma ,ikiyüzlülük,vs.vs....devam eder
bende şunu merak ediyorum :
eee arkadaş sorarlar adama nerede bu insanlar o zaman?
çünkü kime sorsam herkes dürüst ,cesur
falan,filan nereye saklandı bu zalim yalancı ve ikiyüzlüler.
yoksa eteğinizin altında mı?
Kanımca birçok insan kendini olmadığı ya da olamadığı bir yerlerde
görüyor ki kendiyle kimse yüzleşmiyor ,bu pek kolay değil tabi,
nasılsa rollere alışmısız .
Hep şuçlu olan daima muhatabmız çuvaldızımız çok büyük,
ama kendimize iğne bile batıramayacak kadar hassasızdır egolarımız
balon gibi şişkindir çünkü .
Çoğu zaman bizzi pohpohlayanlar yalakalık,dalkavukluk yapanlar iyidir ,bunu yapmazsa
zaten etiketi hazırdır :kışkanç ,haset kötü vs.vs
Bence birçok insan aynada kendine bile bakmıyor(içsel olarak)
oysa bir yüzlesebilse bilir ki orada hiçde göründüğü gibi biri yoktur
bunu yapmak yürek ister halk diliyle söylersek hemde mangal gibi.
Hakikate giden yol çok acımasızdır ,bununla uğraşmaktansa
bizleri şebeklere çeviren sistem ve insanlara teslim olmak çok kolaydır.
Hakikatin eylemleri ,kıyı kumları aşındıran değil,
duvarları yıkan dalgalardır.
insanın ruhunu paramparça eder
Kendini tehlikede gören herkes,
tuhaf tepkiler vermeye,önseziler almaya,
havada bir seylerin varlığını sezmeye başlar,durumla
baş edemeyeceğini düşünüp kendini kandırır.
Ama sonunda gerçeğin bir tokat gibi yüzünde patlaması kaçınılmazdır.
Her kaçış bir gün sona ermek zorundadır.
Bunu anladığın zaman bir aşamayı doldurmussun demektir.
insan sezgisini yeterince eğitmisse ,bir şekilde doğruyu bulur
sezmek,görünenin iç yüzünü görebilmektir bu da oldukça farkındalık
gerektiren bir durumdur.
Varolan sey sen göremesen de orda olmaya devam eder
Kişi bunuda basarmıssa şöyle bir tehlike söz konusudur:
BÜYÜK BİR YANLIZLIK....
Ama bu noktaya geldimi insan bundan korkmaz
çünkü yalanla ,sahtekarlıkla ,bencillikle cilalanmış kişilerle olmaktan,
çok daha huzur verici bir noktadır burası.
ama bilmez insanlar bu noktanın güzelliğini,onlar yanlızlık
korkularıyla asla bu aşamaya gelmek istemezler(yalan dostları,ilişkileri,varsa kariyer ve paralarıyla ) kendilerine sahte yaşamlara mahkum ederler.
Çoğu zaman Tanrı yol gösterir bu inasanlara
Nasıl?
başlarına bir sıkıntı verir ki: belki sorgulamaya girer diye!
yaşanan acılar sana yazılmış bir sişe içindeki mektuptur.
Ama hayır çoğu almaz mesajı Tanrıya bile isyan eder
bana niye bunu verdin?
verdi çünkü yerinde sayıyorsun ,bu ceza sandığın aslında
sana yolunu bulman için verilen msj.
Ama duymak işine gelmez insanın şikayet etmek daha
alışılagelmiş bir kolaylıktır.
Nede olsa iyi insansınızdır..
İpek böceği kozadan çıkarken alınteriyle ördüğü ipeği yrtıp parçalar.
ve çiftci ya ipeği sececektir ,ya ipek böceğini ve çoğu
zamanda ipeği seçerler.
Bir tek ipek mendil kaç ipek böceğinin canına malolmuştur biliyor musun?
Doğru olduğumuzu duymak ,haklı olduğumuzun verdiği doyum
insanı ayakta tutan güçlü zembereklerdir.
Tersine bir tutumla bundan mahrum ederseniz,ağzı köpüren köpeklere
çevirirsinz..
Ama yalanlar gerçek yolunda buluşmazlar mı sonunda?
öyle durumlarda işte doğru seni güçlü bir ışık gibi kör eder.
unutmamak gerekir ki körlerin arasında fazla ışık akkında konuşmamak gerekir,
çünkü bu onlara azap verir.
yani bu yazım belki keyfinizi kaçırdı saatlerce yazabilirim daha fakat
şu anda kafamdakileri toparlayamıyorum ..

15 Şubat 2010 Pazartesi

şükür

Yaşlı kadın oldukça dini bütün bir insanmış...
Her sabah kapısının önüne çıkar ve bağıra bağıra dua edermiş:
'Allah'ım bize verdiklerin için sana şükürler olsun'

Ve ardından her seferinde de yan komşusunun sesi duyulurmuş:
'Tanrı yok kadııın Tanrı yok!!!'

Yaşlı teyze ne kadar sinirlense de yine her sabah dua edermiş,öteki komşu
da inadından her seferinde ona öyle bağırırmış...
Neyse, bir akşam, komşusu yaşlı teyzeye bir oyun etmeye kalkmış... Markete gidip bir sürü meyve sebze ekmek vs. alıp torbalara doldurmuş, yaşlı teyzenin kapısının önüne bırakmış.

Ertesi sabah teyze kapıyı açıp da yiyecekleri görünce çok şaşırmış ve sevinçle bağırmış:

'Sana şükürler olsun Allah'ım, bu gönderdiğin yiyecekler için sana şükürler olsun!!!'

Ve ağacın arkasından onu seyreden komşusu seslenmiş:

'Tanrı yok kadııın Tanrı yok!!! O yiyecekleri ben aldııııım!!!'

Yaşlı teyze hiç istifini bozmamış:

'Yüce Allah'ım sana ne kadar şükretsem azdır!!!! Hem bu yiyecekleri göndermişsin hem de parasını şeytana ödetmişsin!!!'

NEREDEN NEREYE.....

Bir gazete haberinde,dünya çapında yapılan bir araştırmada
Türk halkının tuvalet kağıdı ve diş macunu konusunda sonlarda
oldugunu okuduğumda böyle düşündüm,nerden nereye..!
Çoğunuzun bildiği gibi bir zamanların Avrupasında,
soylular ykanmazdı ,daha doğrusu kirlenmeyeceklerine inanırdılar.
Lakin bakmışlar doğa kuralları soylu falan tanımıyor onlarda
kötü kokmamak için parfümü icad ettiler (iyi ettiler)
Ya halk niye şapka takmaya başlamıştı...
Aman Allahım düşünmek bile iğğğğğğğğ .:)
bilmeyenleri aydınlatalım:
bir zamanların Avrupasında insanlar büyük tuvaletlerini
evlernde bir kaba yapıp sonra?
cuuuup camdan aşağı ,vatandaşta bu gökten yağan b.k yağmuru
yüzünden şapka takmaya başlar (şaka sanmayın bu tarihlerinde vardır )
Ne zamn haçlı seferleri başlar ,
Avrupalı doğudan kesfettiği bir çok sey gibi temizliği alır götürür
memleketine onlar aya giderken biz kalmışız yaya..
(ha birde osmanlı fethettiği toprakları hamamlara kavuşturmuştur)
Habere dönersek evet diş macunu kunusunda katılıyorum bizim milletin
çoğu bu konuda vasat lakin tuvalet kağıdında itirazım var....
Elbet hristiyan kültürü bizlerden fazla kullancak başka birsey
kullanmıyorlaki :) biz Türklern yurtdışına çıktığımızda en büyük
sorunlarımızdan biridir anladınız siz onu:)
neyse genel olarak şaçma bir haberden bu kadar gereksiz fikir geldi aklıma.

14 Şubat 2010 Pazar

BU RESİMLER KİMİN?


Bu resimler bir zamanlar en büyük ideali Viyana
gzel sanatlar akademisine girmek isteyen bir liderin.
Kimbilir akademi kabul etseydi tarih degişirmiydi?
bilinmez .
Bu resimler Adolf Hitlere ait.

10 Şubat 2010 Çarşamba

baslıksız.



İnsanın kendi yolunu seçmesi zordur....
Hiç seçim yapmayan kişi Tanrının gözünde ölü sayılır.
Soluk almayı ,sokaklarda yürümeyi sürdürse de...
Ayrıca ölüm yoktur,sonsuzluk her ruhu bağrına basar ve bu ruhların
herbiri üzerine düşen görevi yerine götürmeyi sürdürür.
Güneşin altında varolan herşeyin bir varoluş nedeni vardır..
Felaket diye bir şey yok ,kaçınılmaz olan vardır.
Geçici olanı kalıcı olandan ayırt etmek sana düşüyor..
Korku kaçınılmaz olanın başladığı yere kadar gidiyor:
başladığı noktada artık bir anlamı kalmıyor.

Ve bize doğru karar almış olmayı umut etmekten başka birşey kalmıyor.
Bir felaket geldiğnde ,
sıradan inasanlar kendi başlarının çaresine ,kendi olanaklarıyla bakmak
zorundadır.
sorumsuzluğun karanlığında kalan biri,
her ayrıntıyı gözeterek büyük bir usatlıkla kendi felaketini hazırlar.
Kendisine tuzaklar kurar ,hapisanesini pekiştirir.
Ve acılarının,felketlerinin ,kazalarının ,hastalıklarının herbirini
titizlikle sarar ki:
kendisini gerçek bir sanatçı saysın...
Yalancılık ,gizlenme ,şikayet etme ve kendi sorumluluklarından
kaçma,hataya ve bölünmeye düşmüş kişilerin ,varoluş nedenlerini
unutmuş insanların taşıdığı lekelerdir....
Başımıza felaketler gelir,bunların nedenlerini keşfedebilir,bunlardan başkalarını
sorumlu tutabilir ,başımıza gelmeselerdi ne kadar farklı olabilecegini
düşünebiliriz..
Ne varki bunları bir önemi yoktur ,başımıza gelmişlerdir o kadar.
Neitzsche nin de dediği gibi noktalayayım:
sonuçta erkek veya kadın hepimiz dayanıklı eşekleriz....

????


Avrasya steplerinin buzullarda yaşayan gizemli halkın şefleri,
güneye doğru bir göçe koyulmaya, ya da batıyı fethetmek için bir savaşa
girmeye karar vermek için bir ateşin başında toplanıp ,uzun uzun
ve derin derin düşünmeye koyulurlarmış....
Günler ,haftalar hatta aylar sürebilen sürecin sonunda ,
bir karar verildimi ,bunun artık dönüşü olmazmış
Aileler,mallar at arabalarına yüklenir ve geri dönüp herşeyi yakarlarmış.
köprüler,evler yanlarında götüremedikleri herşeyi.....

9 Şubat 2010 Salı

NEİTZSHCHE

Yine kimileri vardır ki:
dibe doğru çekilirler,şeytanlar çeker onları dibe doğru.
Ancak ne kadar dibe batarlarsa o kadar ışıldar ,gözleri ve
özlemleri......Tanrılarına doğru özlemle bakarlar.

Sert esen rüzgarlar gibi yaşayalım onların üstünde,
kartallara karlara ve güneşe komşu....
Böyle yaşam sürdürür sert esen rüzgarlar.

Sert bir rüzgar gibi eseceğim aralarında
bir gün ruhumla,ruhlarının sesini keseceğim.
Düşmanlarıma şu öğüdü veririm:
rüzgara karşı tükürmekten sakının!

Çok yakından gözaltında tutarlar birbirlerini,
çünkü birbirlerine gvenmezler.
Bilgileri felçli ayaklarla yürümeye çalışanları bekler,
tıpkı bir örümceğin beklediği gibi beklerler.

Ağinızı parçalıyorumki nefretiniz sizi yalan mağaranızdan çıkarsın,
saklandığınız doğruluk sözünün arkasından kininiz meydana serilsin.

Kendini sevginin baskınlarından sakın!
yanlız yakaladığı kişiye çok çobuk uzatır elini.

Arayan kendini yitirir
bütün yanlızlıklar suçtur ,böyle söyler sürü....
VE SEN UZUN ZAMANDIR SÜRÜYLE BERABERDİN

ZERDÜŞTDEN ...

7 Şubat 2010 Pazar

AVATAR..


çok uzun zamandır sinamaya gitmemiştim.
yok sigara yasagı,pek güzel filmler gelmemesi falan..
evde dvd keyfi daha kolayıma geliyor zannedersem.
neyse bir Avatar muhabbetidir gidiyor herkesde,
eh bende düşündüm 2 yıldır sinamaya gitmemişim,bari açılışı güzel
bir filmle yapayım dedim.
bu seferde bu 3 boyutlu geyik yüzünden yer bulmak ne mümkün!
kala kala 8 haftasında izleyebildim .
Buna ragmen önde yer bulabildim .hadi buna da katlanalım buraya kadar
gelmişim diyerek dönelim filme:
fantastik filmleri severim ,film içine alırsa 3 saat akar gider.
ama ne mümkün gitmedi film,degişik bir msj yok ,konu akıcı degil
zorlamışlarda zorlamışlar...
netice olarak bu bütceyle çekilmiş bir film,beklentimi kesinlikle
karsılamadıgı gibi ,güzelim pazar günümün yarısınıda yedi..
en güzeli ben evceğizimde çayım,kahvem ,sigaram ohh keyfime göre
izlemeye devam edeyim ..


not
(Kamer cim son film seçimlerim iyi olmuş ilk beşi izledim 5 te 5 tesekkürler sana)

TARİHTE KÜÇÜK BİR YOLCULUK YAPALIM.

Yıl 1071..
Selçuklu sultanı Alp arslan,Bizans askeri gücünü ve starelejisini anlamak amcıyla,
komutanlarından Savtekin i Bizans imparatoru Romen Diyojen e barış elçisi olarak gönderir.

Yapılması planlanan savaşı kaznacağına emin olan imparator Savtekin i kaba bir şekilde
karşılar,barış teklifini ise reddeder.

Barış ancak selçuklu baskenti Rey de yapılacaktır,
ben islam ülkelerine kendi ülkem gibi sahip olmadan asla dönmeyecegim .der.

ve komutan Savtekine sorar?

İsfahan mı güzel, yoksa hamedan mı?
Savtekin:
İsfahan diye cevap verir.
imparator:
Hamedan ın çok soğuk olduğu haberini aldım. Bu bakımdan İsfahan da kışlayacagız,
hayvanlarımızda Hamedan da kışlayacaklar .

bunun üzerine Savtekin

Hayvanlarınız Hamedan da kışlar ama,sizin nerde kışlayacağınızı bilemem ...der..


26 Agustos 1071 cuma günü 200.000 kişilik Bizans ordusu ,40.000 kişilik Türk
ordusuyla karşılasır .....İşte o savas Bizans ın kaderini değistiren Malazgirt
savasıdır.

MESNEVİDEN HARMANLADIM.

Sanır mısın ki,Mesnevi sözlerini okuyasında,
kolayca duyup o sözlerin hakikatine nufuz edebilesin.

Bunları duyar ,anlarsın ama
sana efsane gibi gelir.
O danelerin ancak dışını görürsün içini değil.

Yoksa koku almayan adama miskte fışkı(hayvan pisliği)da aynı gelir.

Bir aşık hayır ve şerre ulaşabilir,
sen onun hayrına şerrine değil himmetine bak.

Doğan kuşu ne kadar beyaz ve eşşiz olursa olsun,
fare avlıyorsa bayağıdır.

Aşağılık adamlar,
her söz söyleyeni ,hor ve hakir hale getirirler.
söylenen söz yüce bile olsa kıymetini düşürürler.

Çünkü söz dinleyene göre söylenir.
Terzi kaftanını insanın boyuna göre biçer.

Sana düşman olan senin ilacındır,senin
için bir kimyadır.

Hakikatte dostların senin düşmanındır.
Çünkü onlar seni mesgul eder ve Allahtan uzaklaştırırlar.

Bir hayvan vardır ki:
adı porsuktur. O zahmet çekip dayak yedikçe semizlesir.

Müminin nefside porsuk gibidir ,
mesakkat ve elem çektikçe kuvvetlenir, gelişir.

Agah ol ,kendini hadım eyleyene papaz olma.
çnkü iffet ,şehvetin bulunmasına bağlıdır.


Heva ve heves olmazsa ,hevadan men etmekte olmaz.
Ölülere gazilik taslanmaz.

Ten daima güzelliği ile övünür naz eyler.
Ruh ise kendi nurunu ve latifliğini kolunu kanadını gizlemiştir.

Senin önünde çok defa ölüme razı olduklarını söyleenler,
sen ölünce pis kokudan burunlarını tıkarlar.


BİN YILIN FİLOZOFUNDAN.

şahane olmuş.


apocalyptica nothing else matters

4 Şubat 2010 Perşembe

TEK KELİMEYLE...HAYAT


KIZILDERILIDEN TEK KELIMELIK HAYAT DERSI.

Cherokee kabilesinin yaslilarindan biri hayat, ask ve evlilik uzerine konusurken sunlari soyluyor:

"Icimizde iki kurt var ve bunlarin arasinda da korkunc bir savas.

Kurtlardan biri; korkuyu, ofkeyi, kiskancligi, pismanligi, acgozlulugu, kibiri, kendine acimayi, kuskunlugu, asagilik duygusunu, yalanlari, ustunluk taslamayi ve benciligi temsil ediyor.

Digeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylasmayi, comertligi, dinginligi, alcak gonullulugu, nezaketi, yardimseverliligi, dostlugu, anlayisi, merhameti ve inanci temsil ediyor."

Genclerden biri "hangi kurt kazanacak?" diye soruyor ve yasli adam kisaca cevap veriyor:


"Beslediginiz"

LONDRA İMAMI

Londra'daki caminin yeni imamı şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman aynı şoföre rastlıyormuş.
Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 "kuruş" fazla vermiş. İmam yanlışlığı oturunca, parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine düşünmüş "20 kuruşu geri versem mi şoföre?"... Ama içinden bir ses diyormuş ki "çok küçük bir para ve şoförün zaten umurunda da değil. Otobüs şirketine 20 kuruş ne fark eder?. Bu parayı Allahtan gelen bir hediye gibi... düşünebilirim"
İneceği durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki : "paranın üstünü fazla verdiniz."
Şoför gülümsemiş ve demiş ki : "Siz camiinin yeni imamısınız değil mi? Aslında uzun zamandır sizi ziyaret etmek istiyordum caminizde, İslam’ı öğrenmek için ve bilerek size fazla para verdim nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim."
İmam inerken nerdeyse bacaklarını hissetmiyormuş, yere yığılacakmış-casına bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış, gözlerinden yaşlar dökülerek gökyüzüne bakmış ve demiş ki:
"Allah’ım az daha İslam’ı 20 kuruşa satıyordum!"