24 Eylül 2009 Perşembe

8 .mm.

baslık garip mi geldi?
nicholas cage nin bir filmidir.
nerden icap etti ,meshur garipoglu cinayetinden anlatayım.
filmde bir yaşlı teyzenin kocasının ölümüyle başlar.
zengin bir ailedir.
bu teyze ölmüş tonton kocasının esyalarını toparlarken,
özel kasasında bir video kaset bulur ve merak eder izler.
dehsete düşer,
kasette yarıçıplak genç kızların öldürülüşü vardır..ve kocası bunları izliyordur.
hemen bir dedektif tutar (nicholas cage)
dedektife yalvarırım bu kızları bul bunlar gerçek olmamalı montaj olmalı diye yalvarır.
dedektifimiz arastırmaları sonucunda kızların gerçekten sahipsiz,sohret ve para peşinde olan saf kızlar oldugunu saptar.
ve arastırmaları sonucunda bazı zengin sapıkların ,bu işlerden müthiş haz aldıgını
ve bunun için bir mafya olduğunu görür.
bu kızları bir sekilde kandırıp ,bu sapıklara sunuyorlardır.
seri katiillerin ve katillerin ,
bir kısmının insan oldürürken cinsel tatmin yaşadıkları piskoloji kitaplarında geçer.
bu münevver cinayetinde de sanki böyle bir durum var gibi geliyor bana.
adlitıp raporları aynı aileden 2 erkek dna sı oldugu ve bir sürü sey söyleniyor.
yani bu filmi hatırlattı zengin sapıklardan piyasaya düşen bir hikaye gibi .

17 Eylül 2009 Perşembe

10 Eylül 2009 Perşembe

toplumun içinden bir hikayem.

hani diyorum ya ne olacak halimiz,
size yasadıgım bir olayı anlatayım degerlendirin bakalım!
simdi bir tanıdıgımın evindeki yardımcısı olan bir hanımla konumuz.
bu hanım ,kendi halinde temizlik yaparak geçimini saglayan bir hanım.
çalıştıgı hanım bir doktor:
hikayemize dönelim ,
bir gün yolda arabamla seyir halindeyken ,bu hanımı birtaksiye
binerken gördüm.
refleks olarak durup sağa çektim.
içimden yazık kadına taksi parası vermesin ,vaktimde var bırakayım
diye düşünüyordum.
hemen kornaya asılıp isaret ettim gelmesi için.
hanım beni gördü ,tam taksiye binmek üzereydi ,neyse efendim
geldi bindi yanıma.
lakin kadının ifadesinde bir gariplik sezdim,normal davranmasına
ragmen bir tuhaftı.
içimden acaba onu küçümsedigimi düşündü diyerek geçirdim.
neyse evine kadar bıraktım ,kafamda soru işaretleriyle.
derken bir süre sonra çalıştıgı hanımdaydım.
onunla paylaştım kafama takılmıştı çünkü.
bunun üzerine dr.hanım gülerek/
-ah sen onun işini bozmuşşun dedi.
-nasil yani?
-onun bir taksici sevgilisi var diye duydum.dedi/
bu arada hanım evli 3 çocugu var kahramanımızın.
neyse ben ozaman olayı anlamdırdım.
asıl enterasan olan sonrası.
bir süre sonra bu hanımın tası toragı toplayıp,kendiside evli olan
taksici sevgilisine kaçtığını ögrendim.
ee bu da tamam .duyuyoruz bunları.
lakin yine bu dr. hanımla yakın zamnda olan konusmamızda şok oldum
kahramanımız bir saglık sorunu yuzunden bizim dr.hanımın kapısını çalar.
hosbeş derken koyulur anlatmaya.
taksici sevgilisinden bir cocugu olmuş.
lakin ne taksicinin eşi,ne de kendi eşi bosamıyormuş.
hanımın kocası söyle diyormuş ,eninde sonunda bana döneceksin.
ve kaçan eşinin dostundan olan çocugunu da kimliği olsun diye nufusuna geçirmiş..
yuhhhhhhh artık dedim...kelimelerin bittiği nokta bu olsa gerek.
artık benmi anarmal kaldım diye ciddi cidi düşünmekteyim ..aaa dostlar siz nasıl düşünüyorsunuz su anda acaba?

çarsambayı sel aldı.

metropolümüz canımız cigerimiz İstanbul u sel aldı.
hep beraber izliyoruz olanları.
vali güler e göre sorun yok ,topbaş a sorarsanız bu büyük beklenmeyen bir afet.
hadiii yaaaa...
siz niye oralardasınız o zaman soralım bakalım?
en az 16 sene c'vari büyüksehir AKP nin elinde sayın topbas
suçu kime atacaksınız.
siz dere yataklarına imar verin ,sonra dereler taşınca ....
büyük afet canımmmm ne yapalım.
neden o zaman istanbulun heryeri sular altında kalmadı.
bir yerlerde yanliş var demek ki.
sizler yataklarınızda nasıl huzur içinde uyumaktasınız çok merak ediyorum açıkcası.
ar damarı çatlaması tam da bu olsa gerek..
halka bakın şakır şakır yağma yapıp,sırıtarak kameralara konuşuyorlar.
eee liderlerden alıstı herkes tabi yüzsüzlüge.
eskiden filmlerde fakir ama onurlu imajı çizilirdi,oyleydi de gerçekten.
ama küresellesiyoruz degil mi?
muhtesem kapitalizm.
meta ...her sey meta..
din ,iman ,onur, haysiyet ,milli duygular falan banknotlara endeksli.
kimi milyarlara,kimi trilyonlara satıyor o kadar bir fark.
herkes konumuna göre götürüyor...
özal memurum işini bilir diyerek az söylemiş..
halkım işini bilir demesi gerekirmiş.
hepimize geçmiş olsun .gören gözlere bir sürü ibret varda,
kimseninn uyanacagını sanmıyorum ,umarım yanılıyorumdur insallah.

isra 16.
biz bir ülkeyi mahvetmek istediğimizde,
onun servetle simarmış kodamanlarına ,elebaşlarına
emirler yöneltiriz.
onları yöneticiler yaparız da onlar bozuk gidişler sergilerler.
böylece o ülke aleyhine hüküm hak olur,
bizde onun altını üstüne getiririz.

AYN RAND

Ayn Rand atlas vazgeçtiden kısa alıntılar.
odasında son kere ,başında duvağıyla söyle bir durdugunda köşe yazarıkadın
-dinle beni çocuk!
sen sanıyorsun ki ,insan hayatta incinirse bu onun kendi günahıi
aslında uzun vadade bu doğru tabi.
ama sana sende gördükleri iyi şeyler yüzünden zarar vermek,
seni incitmeye çalışacak insanlar olacaktır.
gördüklerinin iyilik olduğunu ilip,o yüzden seni cezalandıracaklardır.
bunun seni yıkmasına asla izin verme.




francisco.
sesi ciddi ve sakindi.
eger karsınızda atlasıgörseniz.....hani şu dünyayı omuzlarında taşıyan o devi.
göğsünden kanlar boşanır, dizleri bükülürken ,kolları titrerken ama yinede var
gücüyle dünyayı havada tutmaya çalışırken ona ne kadar çabalarsa çabalaın,dünyanın
o kadar agırlasmaya fark etseniz ona ne yapmasını söylerdiniz?
-ben bilmiyorum, siz ne söylerdiniz?
-omuzlarini silkmesini........




kendine hissetme zamanı tanıma ,cesedi mümkün olduğunca çouk parçala.


bakın dr.
insanlar düşünmek istemiyor.
başları ne kadar derde girerse o kadar kaçıyorlar düşünmekten.
aama beri yandan içgüdü onlara düşünmeleri gerektiğini söylüyor.
bu yüzden suçluluk duygusuna kapılıyorlar.
bu durumda onları düşünmekten alıkoyacak kim olursa onu begenir,
onun peşinden giderler.
kendi günahları saydıkları,
bir zaaf ,bir suç olarak gördükleri seyi yüce bir sevapmış gibi göstereilen kim
olursa ,onu izlerler.



dostlar arası kurallara göre,
kendinin herhangi bir zaafını belli etmek,silahı düsmanın eline vermekti.


eger birinin zevki ötekinin acısıysa hiç alışveriş olmasın daha iyi .
bir tarafın kazanıp ,öbür tarafın kaybettiği alışveriş sahtekarlıktır.

biliyormusunuz.
sizin gibi dürüst adamlar büyük karın ağrısıdır.
acıgınızı yakalamak için çok bekledik.

GERÇEK BİR HİKAYEDEN YİNE

Adamın biri iş için microsofta basvurur.
tuvaletçi alınacaktır.
bütün elemeleri geçer ,yetkili kişi adama maille baslama tarihini bildirecegini söyler.
adamda bilgisayar kullanmadığını ve mail adresi olmadıgını söyler.
yetkilide bunun üzerin mail adresiniz yoksa sizi ise alamayız,çünkü sanal alemde
yoksunuz der,adam çok üzgün ayrılır.
sokakta gezerken kiraz satan birini görür.
cebindeki son 20 dolarla kiraz alır.
bunu kapı kapı dolasıp satar,2saat sonra cebinde 40 doları vardır.
adam bunun üzerine bu işi yapmaya karar verir.
allah yürü ya kulum der .once bir kamyonet sonra bir tane daha derken,
5 yıl içinde bir holding kurmuştur.
Ve kendini ve ailesini sigorta ettirmek için ,ir sigorta şirketine gider.
ordaki yetkili bütün işlemler bitince mail adresi ister.
adam yine bilgisayar kullanmıyordur ,
ve mail adresinin olmadığını sğyler.
bunun üzerine yetkili şasırır.
-inanmıyorum !
mail adresiniz bile yokken dev bir holding sahibi olmuşşunuz
birde bilgisayar kullansaydınız der:
(bu arada adamin kurdugu nakliye sirketi abd nin ilk beş büyük nakliye sirketinden biridir yazmayı unuttum)
adamda bunun üzerine sigortacıya:
-mail adresim olsaydı,su anda microsoftta tuvalet temizleyicisiydim der.
bu hikayede bana hayatın bizimle ilgili planları olduğunu,ve istedigimiz halde
olmayan bir sey varsa bunun tanrının bizim için belirledigi bir plani olduğunu
ve bunu sorgulamadan kabul etmek gerektiğini güzelce bir anlatımı diye düşünüyorum
yani ben:)

bedevi

Bedevinin biri çölde giderken ,
susuzluktan dudakları kurumuş bir adama rastlar.
adam bedeviyi görünce adeta yalvararak su ister.
bedevi hemen devesinden iner,adama su verir.
adam suyu içer ,
dahasonra bedeviyi iterek deveye atlar ,uzaklaşmaya başlar.
bedevi arkasından bağırır:
-tamam deveyi al git ama lütfen bunu kimseye anlatma!
hırsız bunu duyunca duraklar ve bedeviye nedeninini sorar?
-eğer anlatırsan bu yayılır.
ve birdaha insanlar çölde birini gördüklerinde ,yardım etmezler.
diyerek cevaplar.
siz siz olun yaşadığınız kötülükleri fazla yaymayın bence bu zincir
o kadar hızlı yayılır ki:
bu hikayeden etkilenmiştim yazasım geldi:)

9 Eylül 2009 Çarşamba

8 Eylül 2009 Salı

7 Eylül 2009 Pazartesi

TERZİ

Genç adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkânı varmış. Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış. Çok soğuk bir kış gecesi dükkanı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş. Artık ne bir işi varmış ne de parası. Günler boyu iş aramış ama bulamamış... Yük taşımış, bulaşıkçılık yapmış, yine de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamamış. Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini...
Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yokmuş. Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında. Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma. Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam,
"Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer" diye söylenmiş.
Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle. Birden siniri geçiveren ihtiyar,
"Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?" diye düşünmeye başlamış.
Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş. O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş. Yaşlı işadam, terzinin yanına yaklaşıp,
"Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim" deyince,
"Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş" diye yanıt vermiş terzi.
Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş.
"Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?" diye soran yaşlı adam,
"Ben terziyim" yanıtını alınca
"Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın" diyerek arabaya bindirmiş bizim terziyi.
Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar para vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş. Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş. Küçük dükkân önce kocaman bir modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başlamış. Terzi artık "ünlü işadamı" diye anılır olmuş.
Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış. Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmasını sağlamış. Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş. Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş.
Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış. Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkan kalmış. Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için. Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş.
Ve başlamış anlatmaya:
"Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş.
Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş. Bülbül ona
"Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın" demiş.
Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış. Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış.
Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış. Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın..."
Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü söyleyecek bir sözü yokmuş...
Dostluk iplerinizi koparmamanız dileğiyle.......

Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla,
Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka.
Saat tıkırtısıyla...
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla,
Ama;
''Günün aydın, akşamın iyi olsun'' diyen biri olmalı.
Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa zor değil, hiç zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama ''Çaya kaç şeker alırsın?''
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...

CAN YÜCEL

CEM BOYNER TÜM ÇALIŞANLARINA BUNU GÖNDERMİŞ.

Doğu illerindeki bir ağanın en büyük zevki,
kar üzerine çişiyle imzasını atmakmış.
Bu nedenle kar yağmaya başladığı andan itibaren köyde hayvanlar dahil hiç kimse sokağa çıkamazmış.
Kar biraz kalınlaşınca, ağa sırtına kürkünü giyer ve köy meydanına gelirmiş. Yanında da en yakın yardımcısı Haso.
Ağa sırtını köye doğru döner sonra sorarmış:
- 'Ula Hasso, ahali bakiy mi...? '
- Hasso cevap verirmiş:
- 'Evet ağam, hepisi de bir olmuş, pencerelerden bakir.'
Ağa çisiyle karın üzerine imzasını atarmış 'Abdullah Cizrelioglu' .
Sonrada bir nokta koyarmış ve sorarmış:
- 'Hala bakirler mi...? '
-'He ağam, hem bakirler hem de çılgın gibim alkıslirler.'
Her sene ayni tören sürermiş.
Aradan 7 yıl geçmiş.
Ağa yine, kar tuttuktan sonra, çıkmış köy meydanına.
Sormuş Hasso'ya:
- 'Ahali bakir mi...?'
-'He ağam, bakirler, köpekler, kediler bile camdadır.'
Ağa 'Abdullah' diye adini , arkasından 'Cizrelioglu'
diye soyadını yazmaya başlamış ki;
kalakalmış, çünkü yaş gereği prostat.....!
- Halka rezil olmak var.
Alçak sesle Hasso'ya sormuş:
- 'Bakirler mi...?'
- 'He ağam, bakirler de, sen ne diye durdin öyle.....? '
- 'Ula gel yanıma, arkanı dön ahaliye, tamamla şunu.' diye emretmis.
Hasso bir an durmuş, sonra çişini yapmaya hazırlanmış ve ağanın
kulağına eğilip :
- 'Ağam' demiş, 'Kırk yıldır kafama vurdin, salak dedin, sırtıma vurdin aptal dedin. ha bu kulun okumayi yazmayi sökemedi ki,
hele bi ucuni tut da yazının devamını sen yaz.' ...
BIRLIKTE CALISTIKLARINIZI EGITMEZSENIZ .......
TUTACAGINIZ GÜN YAKINDIR)

VAZGEÇİŞ.

Vazgeçiş

Enstruman seçmek için bir karar almam gerekiyordu. Ya keman çalacaktım ya piyano; ya flüt çalacaktım ya da akordeon....


Olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim. Yıllar geçtikten sonra her enstrumanı iyi çalabiliyorum; ama hiçbirinde virtüöz değilim.


Bir enstrümanla isim yapamadım. Ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de piyanoyla..
Bütün enstrumanları iyi çalıyorum, ama kimse tanımıyor beni.






Keşke kemanı seçseydim ve diğerlerinden vazgeçseydim. Karıma da hayatı zindan ettim, sevgililerime de...


Yani... Evlilik sadece birisi için karar almak ya, diğerlerinden vazgeçmek... işte evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim. Evlendikten sonra başka kadınların da olduğu bir hayatı yaşamaya devam ettim. İçlerinden bazılarını daha çok sevdim; ama ne onlardan birinde, ne de karımda karar kılabildim.




Yıllar sonra şimdi yapayalnızım...Ne karım kaldı, ne de diğerleri... Keşke birini gerçekten seçebilseymişim, ama, yapamadım.




Tıpkı enstruman seçimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim boş kaldı.




İşte de böyle, özel yaşamda da... Bu seçimi yapmamız gerekiyor; çünkü mutlaka bazıları daha uygun...

yani ordada birseçim yapmak gerekiyormuş.
her seçim bir vazgeçis ,her vazgeçiş ir tercihdir çünkü.

Hayatım boyunca yapacak çok işim oldu; hepsini yapmayı istedim.
Başarılı olmak için her şey değil, bir şey lazımmış. Başarı bir verişmiş; bir şeyi alabilmek için
birşeyi vermek, diğerlerinden vazgeçmek gerekiyormuş.

herseyin sıradanlaştıgı bu dünyada vazgeçmek bazen en doğru secimdir.
ve o dünyada en yerinde tercih o vazgeçiştir.

CAN DÜNDAR.

aklınızda bulunsun .dısarıda yemek yerken.

1.önünüze gelen acılı ezmeyi kontrol edin.
acılı ezme artan çoban salatasından yapılır,müsterden artan salatayı kullanan bile var.
2.yemeginizden çıkan yabancı maddelere yaygarayı koparın.
ama eldiven çıkarsa o mekana güvenin.bu hijyen demektır.bazen dograma sırasında bu olabilir.iyi bir seydir.
3.ucuz lahmacunun 100/50 si pırasadan oluşur.
en iyi gurmeler bile tadını zor ayırt eder.
4.ucuz cevizli baklavada,cevizin yarısı robotton geçirilmiş bayat ekmektir.
ve de en iyisi evdeyemeğe özen gösterin.
ama arada sırada dışarı çıkın:)

HERKESİN BİR HİKAYESİ VARDIR.

Basketbolcu Hidayet Türkoglu eşi ile eminönünde geziyordu.
yeni caminin önüne kadar geldiler.
orda simit satan bir cocuk vardı.
basketbolcu çocuga yaklaştı.
simit kaç lira?
-300 lira agbi çıtır çıtır.
_tezgahta kaç tane var?
-70 80 tane
-hepsini alsam ne tutar?
-80 desek 24 milyon
-al sana 30milyon aldim farzet/
-sagol agbi sagol.
eşiyle uzaaklastı.eşi sorar?
-hidayet almadigimiz simitlrin parasini neden verdin?
-bosver sorma
-israrla soruyorum
-soyleyeyim o zaman
-tablanin kenari dikkatini cektimi?
-yoo
-tahtaya bir isim kazinmisti HIDAYET
-YOKSA?
-evet o tabla bir zamanlar benimdi.

bu hikayeyi kendisi tv 8 de katıldığı bır programda anlatmıştır.

4 Eylül 2009 Cuma

3 Eylül 2009 Perşembe

Tanri nın bilgisayarından.

:::))))

Bir gün Elma ile Elma Şekeri yolda yürürken karsilasmislar.
Elma, Elma Şekerine;
"-Kıyafetin ne kadar güzel, ne kadar hoş!" diye iltifat etmis ve hemen arkasindan sormus ;
"-Nereden aldin?"
Elma sekeri; biraz da gerinerek,
"-Versace' den." demiş...
Elma ; cevap vermiş,
"-Hııımmmm...,anlamıştım..
g.tündeki kazıktan belli..!!!

koptum ya:)