31 Ocak 2011 Pazartesi

Elinizdeki mallardan verdiğinizde çok az verirsiniz .

Ancak canınızdan verdiğinizde gerçekten vermiş olursunuz .

Oysa canınız gibi sakladığınız mallarınız gelecekte muhtaç olurum
korkusuyla bekçiliğini yaptığınız nesnelerden başka nedir ki ?

Yarının ne getireceği belli mi ?

Kutsal kente doğru yol alan hacıların peşine düşmüş aşırı temkinli bir
köpek, kızgın kumların altına bir kemik gömse, ne çıkar ?

Olur da bir şeylere muhtaç duruma düşerim korkusu, gerçekte muhtaç
durumda oluşun ta kendisi değil midir ?

Su kaynaklarınız doluyken, susuz kalırsam diye korkulara kapılmak en
giderilmeyecek susuzluk değil de nedir ?

Kimileri, pek çok mal mülk sahibi oldukları halde ancak pek azını
kıyıp da verebilirler .

Üstelik bunları da salt gösteriş olsun diye verirler .

Oysa bu içten pazarlıklı veriş ,verdiklerinde bereket komaz .

Kimileri de ellerinde pek az olmasına karşın çıkarır olanı biteni verirler .

Bu gibiler hayata bağlanmış, ona inanç duyan kimselerdir ve onların
ambarları hiç boş kalmaz .

Kimileri sevecenlikle verir ve edindikleri tüm armağan da bu olur .

Kimileri de verirken ıstırap çeker , çünkü onların yıkandıkları
kutsanmış sulara ıstırap karışmıştır .

Kimileri verirken ne ıstırap çeker, ne bundan kendine bir mutluluk
payı çıkarmak peşinde koşar, ne de vermenin erdemli bir davranış
olduğunu düşünür .

Bunlar da, o uzak vadilerde açan küçük menekşeler, kokularını
yeryüzüne nasıl sunuyorlarsa, öyle verenlerdir .

Tanrı, işte bu gibi kimselerin elleri aracılığıyla konuşur ve onların
gözlerinin ardından yeryüzüne bakarak gülümser.

İstendiği zaman vermek iyidir, ancak ihtiyaç içinde olanın durumunu
kavrayıp o istemeden vermek daha iyidir .

Eli açık bir kimse için, verebileceği bir şeyleri alacak eli bulmak,
vermekten çok daha yüce bir mutluluktur .

Hem, kişinin sonsuza dek elinde tutabileceği bir nesne var mı ki ?

Bugün elde olanlar, bir gün gelecek, mutlaka başka ellere verilecektir .

Öyleyse şimdiden verebilmek varken, vermek mevsiminin varislere
kalmasını beklemek niye ?

"Vermek isterim ama verdiklerim yerini bulmalı, değmeli." der durursunuz .

Oysa meyve bahçenizdeki ağaçlar ve çayırlara saldığınız davarlar böyle
söylemiyorlar .

Onlar yaşamak için veriyorlar , çünkü vermezlerse ölür, yiterler .

Günleri ve geceleri yaşamaya değer görülmüş bir kimse vereceklerinizi
alabilmeye de değer durumdadır elbette .

Hayatın okyanusundan içebilmeye değer görülmüş bir kimse, sizlerin
küçük derelerinizden de içebilecek değerdedir .

Almanın cesaret ve güvencesinde, hatta bağışlayıcılığında yatan çölden
daha büyük kuraklık olabilir mi ?

Hem sen kimsin ki insanlar senin önüne çıkıp da, değer olup
olmadıklarını görebilesin diye göğüslerini açsınlar ve soydukları
gururlarını senin ayakların altına sersinler ?

Sen ilkin kendinin bir Verici-El olabilmeye değer olup olmadığını anlamaya bak .

Çünkü gerçekte cana bir şeyler veren Hayat`tır...sense kendini gerçek
verici sanıyorsun .

Oysa ,bir tanıktan öte bir şey değilsin.

Ve ey siz alıcılar - ki hepiniz öylesiniz - kendinizi hiç bir zaman
minnet yükü altına sokmayın .

Sokmayın ki, ne kendinize ne de vericiye bir boyundurluk takılmasın .

Verilenler hem size hem vericiye kanat olsun, birlikte yükselin .

Çünkü aklınızı minnetin ağır yüküyle doldurursanız, özgür bağırlı
yeryüzünü ana, Tanrı`yı da baba olarak kabullenmiş olan vericinin el
açıklığından kuşku duymuş olursunuz .

Halil Cibran

3 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

Dersle dolu bir paylaşım. Teşekkürler.

Fashion Delight dedi ki...

blogunu simdi kesfettim, cok begendim. e ozaman bende 96. izleyiciyim.

Hatsumomo dedi ki...

Bende değerli fikirleriniz için teşekkür ederi Ali Zafer bey :=)

Fashion Delight ;
hoşgeldin sefalar getirdin P