28 Ekim 2010 Perşembe

Kadılar Müftüler Fetva Yazarsa
İşte Kemend, İste Boynum Asarsa
İşte Hançer, İste Kellem Keserse
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan

Pir Sultan Abdal

27 Ekim 2010 Çarşamba

Çok kolaydır insanların acıya duyarlı davranmaları.
Ne zordur düşünceye duyarlı olmaları .



Oscar wilde

26 Ekim 2010 Salı

Bir zamanlar, Uzak Doğu''da, artık yaşlandığını ve yerine geçecek
birini seçmesi gerektiğini düşünen bir imparator
varmış.Yardımcılarından ya da çocuklarından birini seçmek yerine;
kendi yerine geçecek kişiyi değişik bir yolla seçmeye karar vermiş.Bir
gün, ülkesindeki tüm gençleri çağırmış ve:
"Artık tahttan inip yeni bir imparator seçme vakti geldi. Sizlerden
birini seçmeye karar verdim." demiş.
Gençler şaşırmışlar, ancak o sürdürmüş:
"Bugün hepinize birer tohum vereceğim. Bir tek tohum... Ama bu çok
özel bir tohum. Evlerinize gidip onu ekmenizi, sulayıp büyütmenizi
istiyorum. Tam bir yıl sonra büyüttüğünüz o tohumla buraya
geleceksiniz. Sizi, yetiştirdiğiniz o tohuma göre değerlendirip,
birinizi imparator seçeceğim. "
Saraya çağırılan gençlerin arasında Ling adında biri de varmış.O da
diğerleri gibi tohumunu almış...
Evine gidip heyecanla olayı annesine anlatmış. Annesi bir saksı ve
biraz toprak bulup, onun tohumu ekmesine yardım etmiş.
Sonra birlikte dikkatlice sulamışlar. Her gün sulayıp büyümesini
bekliyorlarmış.Yeterince zaman geçtikten sonra diğer gençler
tohumlarının ne kadar büyüdüğünü anlatırken, Ling hayal kırıklığı
içinde, kendi tohumunda hiçbir değişiklik olmadığını görüyormuş.Üç
hafta, dört hafta,beş hafta geçmiş...
Hâlâ hiçbir gelişmeyokmuş. Diğerleri yetişen bitkilerinden söz ederken
Ling çok üzülüyormuş. İmparatorun onu beceriksiz sanmasından
çokendişeleniyormuş. Arkadaşlarına da hiçbir şey diyemiyor, sabırla
bekliyormuş.
Sonunda bir yıl bitmiş ve gençlerin yetiştirdikleri bitkileri
imparatorun huzuruna götürecekleri gün gelip çatmış.Ling, annesine boş
saksıyı götüremeyeceğini söyleyince, annesi ona cesaret verip;
saksısını götürüp dürüst bir şekilde olanları imparatora anlatmasını
istemiş. Ling, pek istemese de, annesinin sözünü tutmuş ve boş
saksıyla saraya gitmiş.
Saraya varınca arkadaşlarının yetiştirdiği bitkilerin güzellikleri
karşısında şaşırmış.Sonra imparator gelmiş ve tüm gençleri selamlamış.
Ling, arkalarda bir yerlere saklanmaya çalışıyormuş.
"Ne büyük bitkiler, çiçekler ve ağaçlar yetiştirmişsiniz. Bugün
biriniz imparator olacak." demiş imparator.
Aniden arkada elinde boş saksısıyla Ling''i fark etmiş. Hemen
muhafızlarına onu öne getirmelerini emretmiş. Ling çok korkmuş.
"Sanırım beceriksizliğimden dolayı beni öldürtecek."Ling öne
geldiğinde imparator adını sormuş. "Adım Ling." demiş.
Diğer gençler gülüşüp onunla alay etmeye başlamışlar. İmparator onları
susturmuş. Ling''e ve elindeki saksıya dikkatle bakıp kalabalığa doğru
dönmüş.
"Yeni imparatorunuzu selamlayın. Adı Ling!" demiş.Ling inanamamış.
Çünkü tohumunu yeşertememiş bile, nasıl imparator olurmuş?...
İmparator devam etmiş:
" Bir yıl önce burada herkese bir tohum verdim. Siz ekip, sulayıp bir
yıl sonra getirecektiniz. Ama hepinize kaynamış tohum vermiştim. Asla
büyüyemeyecek olan... Ling''in dışında herkes
ağaçlar, bitkiler ve çiçekler getirdi; çünkü tohumun büyümediğini fark
edince hepiniz onu bir başka tohumla değiştirdiniz. Sadece Ling içinde
benim verdiğim tohum olan boş saksıyı getirme cesaret
ve dürüstlüğünü gösterdi. Beklentisi gerçekleşmeyince umutsuzluğa
kapılsa da, dürüstlüğünden vazgeçmedi...Onun için yeni imparatorunuz o
olacak !"
EN SADE DOĞRULAR MI, yoksa RENGARENK YALANLAR MI?

25 Ekim 2010 Pazartesi



Aşk... En büyük gerçek... En büyük hayal... En büyük güç... En büyük
zayıflık... En büyük mutluluk... En büyük ızdırap... En büyük ifşa...
En büyük sır... Bütün bu tezat ifadeler, âşık olan kişinin sahip
olduğu duygular. Âşık bu duyguların esiri olmuştur ve aşk öyle bir
şeydir ki tarif edilemez, ancak yaşayanların belli bir derece anlamına
muvaffak oldukları, her kişinin kendi konumuna ve deneyimine göre
farklı şekillerde tezahür eden bir gizemdir.

Âşık olan insan bedensel olarak bu dünyada olsa da, manevi olarak
artık farklı bir boyuttadır

İnsanlar aşk için yaşarlar, aşk için ızdırap çekerler. Aşk uğruna
mücadeleler verilmiştir, şiirler yazılmış destanlara konu olmuştur.
Âşık olan insan bedensel olarak bu dünyada olsa da, manevi olarak
artık farklı bir boyuttadır. Her şey farklıdır onun için, uç
noktaların insanıdır artık O! Aşkta sebep aranmaz. Meçhuldur o, hem
seven için, hem de sevilen. Aşk bir motivasyondur. Maşuka ulaşmak âşık
için hayattaki en büyük gayedir ve âşık hayatının en büyük gayesine
ulaşabilmek için artık her türlü riski almaya hazırdır. Yerine göre de
her şeyden vazgeçmeye...



Peki, ya âşığı olduğu kişi tarafından reddedilmeye ne demeli?

Tüm bu duygu yoğunlukları ve gel-gitleri arasında yorgun düşen, ama
yılmayan ve sevdiğini elde edebilmek için tüm dünyaya meydan okumaya
hazır olan insan, sevdiği tarafından reddedilince yıkılmaz mı? Neden
kabullenemez bu durumu, neden duygularını ve hareketlerini kontrol
edemez? İşte bu soruların cevabı, gerçekleştirilen güncel bir çalışma
ile verilmeye çalışılıyor.

Helen E. Fisher liderliğinde gerçekleştirilen ve sonuçları geçtiğimiz
Temmuz ayında Journal of Neurophysiology'de yayımlanan güncel bir
çalışma, reddedilme sonucu oluşan derin ızdırap ve üzüntü ile beynin
motivasyon, ödül ve bağımlılıkla ilgili bölgeleri arasında bir
ilişkili olduğunu gösteriyor.

Ben seni unutmak için sevmedim,

Gülmen ayrılık demekmiş bilemedim

Bekledim sabah akşam yollarını

Ölmek istedim, bir türlü ölemedim

Aşk bu mu, sevda bu mu, hayat bu mu

Kalp acı, dünya hüzün, göz yaş dolu...

Söz: İlham Behlül Pektaş



Reddedilme ile Motivasyon, Ödül ve Bağımlılık Arasındaki İlişki

Reddedilme veya ayrılık sonrası beynin hangi bölgelerinin
etkilendiğini belirlemek amacıyla, sevgililerinden yeni ayrılmış
olmalarına karşın hâlâ sırılsıklam âşık olduklarını belirten kadın ve
erkeklerden oluşan 15 üniversite öğrencisi seçildi. Sevgililerinden
ayrıldıkları günden bu güne ortalama 63 gün geçmişti ve katılımcıların
hepsi de romantik duyguların yoğunluğunu ölçen Tutkulu Aşk Ölçeği
(Passionate Love Scale) olarak adlandırılan psikolojik testten yüksek
skor almışlardı. Katılımcılar, ortalama olarak uyanık geçirdikleri
vaktin %85'lik bir kısmını sürekli kaybettikleri aşklarını düşünerek,
onlar için matem tutarak ve tekrar sevdikleriyle birleşmeyi düşleyerek
geçiriyorlardı. Deneyde beyin aktivitelerini ölçmek için fonksiyonel
manyetik resonans görüntüleme (fMRI) tekniğinden yararlanıldı. İlk
aşamada, katılımcılara sırıksıklam âşık oldukları kişilerin
fotoğrafları gösterildi ve beyin aktiviteleri kaydedildi. Sonrasında
romantik düşüncelerden kurtulabilmeleri için basit bir matematik
testini çözmeleri istendi. İkinci aşamada, romantik açıdan herhangi
bir duyguya sahip olmadıkları (nötr) kişilerin fotoğrafları gösterildi
ve beyin aktiviteleri kaydedildi.

Aşk ayrılığında etkilenen beyin bölgeleri

Deney sonucunda, duygusal bağ kurulan kişilerin fotoğraflarına
bakıldığında, nötr kişilerin fotoğraflarına bakıldığındaki tepkilere
nazaran beynin belli bölgelerinin daha fazla uyarıldığı gözlemlendi.
Bu bölgeler:



Motivasyon ve ödül merkezi ile ilgili orta-beyindeki ventral tegmental alan,

Bağımlılık ve (bağımlı olunan şeye) şiddetli arzu duyma ile ilgili
beynin nükleus akumbens ve orbitofrontal / prefrontal korteks
bölgeleri. Bu alanlar özelikle uyarıcı madde bağımlılığında görülen
dopaminerjik (nörotransmitter dopamin ile ilgili) ödül sistemi ile
ilişkisi olduğu saptanan beyin bölgeleridir,

Fiziksel acı ve sıkıntı ile ilgili beynin insüler korteks ve
singulat anterior bölgeleri.



Romantik açıdan reddedilme bağımlılık yaratıyor

Araştırmacılara göre bu sonuçlar, aşk tutkusunun statik bir duygu
olmaktan ziyade amaç odaklı bir motivasyon olduğunu ve romantik açıdan
reddedilmenin bir çeşit bağımlılık olduğu savıyla örtüştüğünü
gösteriyor. Bu da neden sevgiliden vazgeçmenin çok zor olduğunu açık
bir şekilde gösteriyor.

Romantik ayrılıkla, madde bağımlılığında beyinin aynı bölgesi uyarılıyor

Çalışmada yer alan Dr. Arthur Aron, yoğun duygusal aşk ve reddedilme
ile nöral sistem arasındaki ilişkileri anlamanın önemli olduğunu,
çünkü romantik açıdan reddedilmenin tüm dünyada depresyonun en başta
gelen sebepleri arasında yer aldığını belirtiyor. Bu çalışma aynı
zamanda, romantik açıdan reddedilme durumundaki aşkta görülen motifle
daha önceki bilimsel çalışmalarla belirlenen mutlu aşkta görülen
motifin temel olarak aynı unsurları barındırdığını ortaya koyuyor.
Buna karşın aradaki en önemli fark, romantik açıdan reddedilen
kişilerin beyinlerinde uyarıcı madde bağımlılığında uyarılan beyin
bölgesi ile aynı merkezin uyarıldığı sonucunun bulgulanmasıydı.

Zamanın her şeyin ilacı olduğu doğru mu?

Araştırmanın bir diğer bulgusu ise, ayrıldıktan sonra zamanla, beynin
bağlılıkla ilgili sağ ventral putamen /pallidum alanındaki
aktivitelerde azalma olması. Bu sonuç, zaman her şeyin ilacıdır savını
desteklemesi açısından da oldukça ilginç bir kanıt sunuyor.



Kaynak : Bilim ve Teknik -TÜBİTAK / Ağustos 2010

23 Ekim 2010 Cumartesi

DÜŞÜNCEN KONUŞMANA,
KONUŞMAN HAREKETİNE,
HAREKETİN KADERİNE YANSIR..

MEVLANA
Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır.

Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü
ekememektedir

Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar.

Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir.

Kurt, adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar.
'Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı,

eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler.
Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine
girmesini söyler.

Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder.
Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar.

Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü
'görmedim' der ve avcılar uzaklaşır.
Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki
torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar.
'Çok teşekkür ederim' der kurt, 'Bana büyük bir iyilik yaptın'
'Önemli değil' der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye başlar.
'Bir dakika' diye seslenir kurt:

Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum,
çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve
burada senden başka yiyecek bir şey yok.'
Köylü şaşırır:
'Olur mu, ben senin hayatını kurtardım.'
'Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir
şey yoktur' der kurt.
'Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım.
' Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç
kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler.
Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar.
' Ne vefası ' der kısrak, 'Ben sahibime yıllarca hizmet ettim,
arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim.

Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya koydu...
'Bir sıfır öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar.
'Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim' der köpek, '
Yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime koyunlarını korurum,
yabancılara saldırırım,

ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur...'
Kurt köylüye döner, 'İşte gördün' der. Köylü de son bir çabayla
'Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye' diye cevap verir.
Bu kez karşılarına bir tilki çıkar.
Başlarından geçenleri, tartışmalarını anlatırlar.
Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir.
'Her şeyi anladım da' der tilki
'Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?
'Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar:
'Gözümle görmeden inanmam...
'İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez,
tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar.
Köylü eline bir taş alır ve 'Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık'
diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar.
Sonra tilkiye döner
'Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın' der.

Tilki de 'Benim için bir zevkti' diye cevap verir.

O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa
alacağı parayı düşünür

ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür.
Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter:
'Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş...'
Balzac der ki: " İki kez sevilir. Birincisi gerçekte, ikincisi anılarda!"
Bir otobüs dolusu dostlarla Hacı bektaş'ı ziyarete gidiyoruz.
Seyid otobüsün en genci,bende en yaşlısı, sohbet ediyoruz.
Seyid civa gibi durduğu yerde durmuyor,her frende tepetaklak
oluşu ,inadına onu keyiflendiriyor.
Sabahı ,Kırşehir'in ünlü Özbağlar girişinde karşılıyoruz.
Kırşehir'li bir arkadaşım anlatmıştı.
Özbağ halkı bir alemmiş.
Köyün ortasından geçen ana yoldan karşıya inadına yavaş
geçerlermiş.
Hızla gelen pahalı arabalara fren yaptırmak hoşlarına gidermiş.
Akşam kahvede "üç Mersedes,beş BMW durdurdum "diye övünürlermiş.
Doğal olarak da bazen durduramaz ,ölürlermiş .

Kaynak :Hasan Kıyafet ,Ölülerle Söyleşi

21 Ekim 2010 Perşembe

Bir gün bir doktora, gerginlik ve tedirginlikten şikâyetçi olan bir
hasta gelmiş Yapması gereken çok işinin bulunduğunu; fakat kendisinin
rahatsız, işlerin ise beklemeye tahammülü olmadığını söylemiş

Doktor:

Bu işleri başka biri yapamaz mı? Ya da bir başkası size yardımcı
olamaz mı? diye sormuş

Adam:

Onları yalnız ben yapabilirim; bütün işler bana bakıyor! diye cevap
vermiş

Doktor:

Sana bir reçete vereceğim Bu reçeteyi aynen tatbik etmen gerekiyor!
diyerek, yazıp eline vermiş Adam reçeteyi eline alıp baktığında,
hayretler içinde kalmış Reçetede, Her gün en az iki saat işi bırakıp
yürüyüş yapacaksın ve her haftanın yarım gününü bir mezarlıkta
geçireceksin yazıyormuş

Hasta adam:

Yürüyüşü anladık ama; neden mezarlık? diye sormuş

Doktor:

Oraya gidip mezar taşlarına bakmanı istiyorum
Mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur
Sen de onlar gibi ölüp mezarlığa gömülünce, kendinden başkasının
yapmasına imkân olmadığını zannettiğin işlerin, başkaları tarafından
da yapılmaya devam ettiğini göreceksin.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Söküklerini dik sözlerinin,

dilini kalbine yanaştır;

Dilinle söylediğini ,kalbinle de söyle.

Dikiş tutmuyorsa şayet, söylenmeyi

bırak; sus, kalbinden geçmeyeni diline değdirme...

Mevlana
İsmet Paşa,
Latife Hanım' ı beğenmişti. Bu konunun evlilikle sonuçlanmasını
istediğini belli etti. Halide Edip Hanım: "Fikriye Hanım çok üzülecek"
dedi.
- "Neden?"
- "Bir yıldan fazladır Paşa' ya canla başla bakıyordu."

İsmet Paşa önemsemedi:
- "Akrabası değil mi? Bir saygı görevi olarak bakıyordur."
- "Öyle başlamış olabilir ama durum artık değişik. Bence Paşa' ya
iyice aşık. Paşanın sarı tesbihini bir muska, kutsal bir kolye gibi
boynunda taşıyor. Öyle sanıyorum ki evleneceklerini umuyor."

İsmet Paşa itiraz etti :
- "Yoo! İyi bir hanım olabilir. Ama Paşa' nın eşi olmak için yeterli mi?"

Halide Edip Hanım gülümsedi:
"Aşk, haddini bilmemektir zaten."

Denge






Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük âmenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız

Bütün ağaçlarla uyumuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama ağaçlar şöyleymiş
Ama sokaklar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim dizboyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle döğüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Ben tam dünyaya göre
Ben tam kendime göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız

Turgut Uyar

16 Ekim 2010 Cumartesi

KÖRLERİN HİKAYESİ

Dere tepe, dağ ova dolaşmasını seven tek gözlü bir adam varmış. Yürür
yürür gidermiş, gider gider yürürmüş. Bir gün uzaklarda renkleri
karmakarışık bir köy görmüş; alacalı bulacalı garip bir köy. Yaklaşmış
köye doğru. Yolları bir tuhaf, evleri bir tuhaf, insanları bir
tuhafmış köyün...

Girince köyün içine, anlamış meseleyi. Körler köyüymüş burası.
Kadınların, erkeklerin, çocukların, velhasıl herkesin sımsıkı
kapalıymış gözleri...

Gezgin, karar vermiş burada yaşamaya: "Hiç değilse benim bir gözüm
var!" diyormuş, "Körler ülkesinde şaşılar kral olur derler. Ben de
bunların başına geçer, yaşarım!"

Körlerin gözleri yokmuş ama elleri, kulakları, burunları çok
hassasmış. Kendilerine göre kurdukları düzen içinde yuvarlanıp
gidiyorlarmış. Adam şaşkın, hallerine bakıyormuş onların. Yürümeleri,
konuşmaları başka türlüymüş...

Bir gün körlerden biri öteki bir körün malını aşırmış. Sadece tek
gözlü adam görmüş bunu. Bağırarak ilan etmiş: "Filanca malını çaldı
filancanın!"

Körler: "Nereden biliyorsun? O kadar uzaktan duyulmaz ki!" demişler.

"Ben duymadım, gördüm. Gözüm var benim!" demiş bizimki.

Körler göz diye, görmek diye bir şey bilmiyorlarmış. Uzun yıllar
içinde çoktan unutmuşlar bu hissi.

"Ne demek görmek?" demişler, "Nasıl görüyorsun yani, duyulmayacak
mesafeden anlıyor musun ne olup bittiğini?"

"Anlıyorum tabi..."

"İnanmayız, imtihan edeceğiz seni!"

Adamı almışlar, uzakça bir yere dikmişler. Tecrübeleriyle
biliyorlarmış, o mesafeden hiçbir şey işitilmeyeceğini.

"Anlat bakalım, şimdi biz ne yapıyoruz?" diye sormuşlar.

Adam anlatmış: "Oturuyorsunuz, konuşuyorsunuz, şu ayağa kalktı, bu
elini oynattı, beriki bacağını sallıyor vs."

Derken körler bir evin içine girip bağırmışlar: "Anlatsana!"

"İçeri girdiniz, göremiyorum ki..."

Körler bilmedikleri için içeri girmenin ne olduğunu: "Ne olmuş yani
içeri girmişsek? 50 santim farketti, anlat anlat!" demişler.

"Arada duvar var, görmüyorum!"

Körler: "Sen atıyorsun!" demişler, "Demincek tesadüf etti. Bak şimdi
bilemiyorsun."

Adam: "Çıkın dışarı, söyleyeyim!"

"Bu kadar uzaktan duyunca ha içerisi, ha dışarısı, ne çıkar yani?"

"Ben duymuyorum, görüyorum!" diyormuş adam.

"Öyle şey olmaz!" demişler, "Sende bir bozukluk var, saçmalıyorsun,
acayip şeyler söylüyorsun. Hekime muayene ettireceğiz seni."

Adamı yaka paça köyün hekimine götürmüşler. Hekim de kör tabii...
Elleriyle yoklamaya başlamış adamı. Yoklamış ve parmaklarını adamın
yüzünde gezdirirken "Buldum!" demiş, "Bozukluk burada!" Adamın açık
olan gözünü kasediyormuş hekim ve "Saçmalaması bundan dolayı"
diyormuş. "Ben şimdi hallederim, düzeltirim onu."

Körler ülkesine kral olmaya kalkan gezgin zor bela kurtarmış kendini ondan.

Körler görenleri anlayamazlar. Saçmalıyor sanırlar ve onu da düzeltip
kendilerine benzetmek için gözlerini çıkarmaya uğraşırlar...

14 Ekim 2010 Perşembe

Köpeğe gem vurma, kendisini at sanır,
eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir.
Zaten o eşek, inciyle denizin
varlığından da şüphe eder.

Mevlana

Fransız'ca şarkılar

http://www.malhanga.com/musicafrancesa/

Kadınlardan vecizeler

Bir kadın 24 yaşına kadar, hayatının erkeğine rastlamadıysa,
dünyada ondan talihlisi yoktur.

Deborah kerr

Aşkı sıradan kadınlar yaşar. Güzel olanlar ,kendilerini sergilemekten
fırsat bulamadıkları için aşka zaman bulamazlar.

Katherina Herpburn

Bir kızın ,akıllı görünmek yerine daha güzel gözükmeye
çalışması normaldir.
Çünkü erkeklerde her zaman olduklarından kibar görünürler.

Farah Fawcett

Hiç bir kadın ,aynı erkekle 50 yıl evli kalamaz.
Çünkü 25 yıldan sonra o artık başka bir erkektir.

Dolares Hope


Sürekli ağlayan bir köpeğim,habire küfreden bir papağanım,
dumanı tüten bir sobam ve her geceyi dışarıda geçiren bir kedim
varken neden evleneyim ?

Lauren Bacal


Genç kız ,ideal erkeği bulmaktan vazgeçip ,bir koca
aramaya başladığı zaman.
Yetişkin bir kadın olmuş demektir.

Raguel Welch

Kadını asla küçük görmeyin,
tabi yaşı ve kilosu dışında .

Shelley Winters

13 Ekim 2010 Çarşamba

Prof.dr . Çiçek Wöber'den çok yerinde tespitler .


Dizilerde aslında ne demek isteniyor, işte bazı tespitlerim..

Sadakatsizlik ahlaksızlık değildir.
Yaşamda sıkıntı yoktur, yaratılış sırasında herkes konfor içinde doğar.
Çalışmak gereksizdir, değirmenin suyu bir yerlerden gelir.
Yüzsüzlük ayıp değildir.
İnsanın aklına geliveren doğrudur, irdelemek gereksizdir.
Bağırarak konuşmak tek iletişim yoludur.
Kafaya uymayan bir şeyler olduğunda;
- Basitse hakaretle, küfürle,
- Biraz karışıksa dayakla,
- Daha da ciddi ise öldürme yoluyla halledilir.

Bu ülkede tüm erkekler maço, çoğu kadınlar erkek avcısıdır.
Para ve parasal mutluluk yaşamın temel amacıdır, nasıl kazanıldığı
önemli değildir.
Yalan, aynı nefes alma, yemek yeme gibi doğal yaşam fonksiyonudur.
Ülkede sadece 3 marka otomobil kullanılabilir: Audi, Mercedes, BMW.
Ülkede tek yiyecek vardır: Kebap
Ülkede tek şive vardır, o da Kürt şivesidir.
Ülkede tek dans türü vardır (erkekler el ele tutuşup birkaç adım sağa,
birkaç adım sola giderler)
Ülkenin para birimi ABD dolarıdır.

Erkekler genellikle siyah takım elbise, kravatsız beyaz gömlek ve
Alaattin'in Lambası'na benzeyen sivri ayakkabılar giymekte ve siyah
cip kullanmaktadırlar.



Ve halkımız dizilerde verilen bu saklı içeriği, kaygısızca
benimsemekte ve bu dizileri hiç kaçırmadan ailece bayılarak
izlemektedir.

11 Ekim 2010 Pazartesi

Test

Hadi test yapın bakalım !

Ruhunuzun ölümden sonra yaşadığınızı hayal edin.
Size göre ruhunuz bedeninizden ayrıldıktan sonra nasıl bir biçim alır.


1.Ruh bedenin yaşarkenki boyuna ve biçimine sahiptir.

2.Ruh insan şeklini korur ama,boyutları daha büyüktür.

3.Ruh insan biçiminde ama, ufaktır .Peri gibi.

4.Ruh ateşten bir bulut gibidir,kalıcı bir biçimi yoktur.


Şimdi biraz uzun bir boşluk :gözünüz cevaplara kaymasın.











1.Şeçenek:
Kendinize güveniniz tam.
kendinizi kabul ediyorsunuz,hatalarınız ve herşeyinizle kendinizle barışıksınız.
Hayatınız boyunca bu dengeli çizgiyi bozmayın.




2.Şeçenek:
Bugünkü halinizden memnun değilsiniz,başaracak ve deneyim kazandıracak
çok fazla şeyiniz olduğunu düşünüyorsunuz.
Bu da egonuzu olduğunuzdan daha yüksek görmenize neden oluyor.
Bu tatminsizliği bir tarafa bırakmazsanız,hayatınız boyunca huzursuzluk
çekebilirsiniz.


3.Şeçenek :
Tüm iyi özelliklerinize rağmen ,içinizde sizi özel yapan şeyleri bulamamışşınız.
Bu kendinizden şüphe etmekten kaynaklanıyor.
Bende yanlış olan nedir ? diye sorduğunuzda ,
doğru cevabı bulamıyorsunuz.Kendinizinde( diğer insanlar gibi) hatalı
olabileceğini kabullenmelisiniz.


4.Şeçenek:
Eksiklerinizden ötürü üzüntü ya da güçlü olduğunuz yanlarınızla
gurur duymuyorsunuz ve kendinizi başkalarıyla kıyaslamakla
uğraşmazsınız.
Aslında siz ,ben ile ilgili konularla fazla meşgul değilsiniz.
Bunun nedeni inanılmaz derecede sığ ya da inanılmaz derecede
derin olmanızdan kaynaklanıyor.
Ama bu bile sizin için önem taşımıyor.

9 Ekim 2010 Cumartesi

5 Ekim 2010 Salı

Ne okuyorum ?

Bu aralar tam bir bahar miskinliğindeyim,imkan olsa bütün gün
kedi gibi gerinek ve keyif yaparak geçirebilim sanırım :)

En son Khaled Hosseını 'nin Bir Muhteşem Güneş adlı
romanını bitirdim.Özelliklede bayanlara tavsiye ederim.
Konu iki afganlı kadının hayatın bir noktasında keşişen yolları.
Kitap duygu dolu ,akıcı bir uslupla ve gerçeklerle akıp gidiyor.
Yazar'ın daha önceki kitabı gibi (Uçurtma Avcısı )
Biraz keyifle, biraz hüzünle ,hani o arada kafa yormayan kitaplardan
okumak istediğinizde, bu kitap doğru seçiminiz olabilir.
Nasihat ,zamanında taze olarak yemediğin ekmeği,
başkasına bayat yedirmeye çalışmaktır.

Tüketim çılgınlığı

Adamın biri Konya'da Mevlana'yı ziyarete gider ve ona bir tane kuzu götürür.
Mevlana kuzuya gönül gözüyle bakar ve onun helal parayla alınmadığını anlar,
hediyeyi kabul etmez..
Aynı adam bunun üzerine kuzuyu alır Hacı Bektaş'a götürür, o da kuzunun durumunu anlamakla
beraber ,başka bir hayır için kuzuyu kabul eder.
O zaman adam sorar:
Hazretim bu kuzuyu Mevlana'a ya götürdüm kabul etmedi !
Hacı Bektaş cevap verir :
Evladım ,Mevlana gayet saf bir altın gibidir .Bünyesi yabancı madde kabul etmez.
Adam bunun üzerine tekrar Konya'ya dönüp Mevlana'nın huzuruna varır.
Hacı Bektaş'ın kuzusunu kabul ettiğini söyler ,bunun üzerine Mevlana:
Oğlum Hacı Bektaş büyük bir denizdir,böyle ufak lekeler ,haramlar o denizde
kaybolur gider .Der.

İşte böyle bir zamanlar bu toprakların bilen insanları ,birbirlerine karşı bu kadar zarif ve
saygılıydılar...
Zaman zaman ekranda gördüğümüz sözüm ona aydın ve profların kulakları çınlasın.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Bazen ,umutsuzluğun kollarında.
Bazende umud etmenin zirvesinde.
Ne garip ,
neren acısa öbür yanını dönerken hayata.
Tam bittim deken,
O biryerlerden geliveren yaşama tutunma ve nedenler yaratıverme
becerisi...................
Ve gerçeği hiç bir zaman bilememenin o garip hazzı.

1 Ekim 2010 Cuma

Kardeşimle çocukluktan bir maceramız.

http://ruzgariz.blogspot.com/2010/10/haberler-haberleer-haberleeeer.html

Babadan oğula

Toplantıya gideceğim.Baktım genç kalma
ihtimalim var,bindim bir taksiye,muhabbetçi bir arkadaş.O anlatıyor
ben dinliyorum.Tam işyerinin önüne geldik.Ankara'da
Bakanlıklar.Diyelim ki. taksi parası 9.75 TL tuttu,ben 10 TL
uzattım.Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya,taksici üstünü
arıyormuş gibi yapar,siz de para üstünü alabılmek için bir ayak
dışarda,inmemek için debelenirsiniz.Tam o sahne olacak.Şoför,para üstü
varmı diye aranmaya başladı.
"Üstü kalsın kardeşim"dedim.
Döndü bana doğru
"Vaktin varmı ağabey ?" dedi.
"Evet" dedim (tek ayağım hala dışarda)
Dörtlülere bastı,trafik dört şerit akıyor,indi araçtan.Önde
bir büfe var.Gitti oraya,bir şeyler konuşup geldi.Bana 25 Krş
uzattı.Belli ki para bozdurmuş.
"Birader" dedim,"9.75 değil,10.50 yazssa istermiydin 50 krş.benden?"
-Ne alacağım ağabey 50 krş.u
-Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın.üstü kalsın demiştim.
Döndü bana,attı kolunu arkaya :
-Vaktin varmı ağabey
-Var
-Çek kapıyı o zaman
Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.
5 dk.konuştuk.İngiltere'de profösüründen,bilmem kiminden
eğitimler aldım.O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini,ingiliz hocalar
haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.
Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz.Babam rençberdi benim,günlük
yevmiyeye giderdi;artık inşaat falan bulursa çalışır gelir,o gün iş
bulamamışsa,biz eve gelişinden,yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi
olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik.Yemek bitince babam
bize"Durun kalkmayın" derdi.Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada
konuşma yapardı.
"Aha" dedim,"Bizim meslek",seminerci.
- Ne anlatırdı baban

- Hayattta nasıl başarılı olunur ?

O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor,sonra
çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.
-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit
ederdi,delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır,dört kardeşi
karşısına alıp "Dürüst olun,evinize haram lokma sokmayın" diye
anlatırken ,biz de gülerdik. Annem kızardı,"Babanızla alay etmeyin.O,
hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeiş var,onların
babası zengin. Babaları birahane işletiyor,ama adamda her numara
vardı,kumar falan oynatırdı.Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı,hep o
ikisinin eskilerini kullandık.O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş
ayağa kalkardık,çünkü bize bahşiş verirdi.Babam eve gelince ayağa
kalkmazdık. Çünkü hediye,para falan hak getire.Ağabey biz babamı
kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü.yandaki baba iki çocuğa
5 katlı bir apartıman,işleyen birahane,dövizler ve araziler bıraktı.
Bizim baba ne bıraktıbiliyormusunuz ?
-Ne bıraktı ?
-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım
işinizi dürüst yapın,hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan.
Ağabey aradan 15 yıl geçti,diğer 2 kardeş cezaevindeler,ne ev kaldı ne
birahane. Ailesi dağıldı.
Biz 5 kardeş,beşimizin Keçiören de taksi durağında birer
taksisi var hepimizin birer ailesi,çoluk çocuğu,hepimizin birer
dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
"Asıl mirası bizim baba bırakmış."
Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan
beri,taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık.Her şeyimiz var
Allah'a şükür.
Çok duygulandım,veda ettim,tam ineceğim :
-Dur ağabey,asıl bomba şimdi.
-Nedir bomban ?
-Nerede oturuyoruz biliyormusun ? O iki kardeşin
oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.

Evladınıza ne araba bırakırsınız,ne ev, ne de başka bir
miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da
evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.



A.Şerif İZGÖREN'in kitabından