31 Mayıs 2010 Pazartesi

İsrail ' boykot

Olanlarla ilgili yazı yazmak istemiyorum.
çünkü lafta kalacak sözlerden ziyade hepinizi
İsrail'boykota davet ediyorum.
buyrun İsrail firmaları


http://www.israilboykot.com/logolar.php

30 Mayıs 2010 Pazar

Kader

Epiktetos yirmi asır önce demiştir ki: " Kader önünde sonunda şöyle
veya böyle günahlarımızın bedelini önümüze koyar. Görünen ya da
görünmeyen zaman içinde herkes günahlarının bedelini öder. Ektiğini
biçer. Bunu bilen adam kimseye kızmaz, gücenmez, kimseyi aşağılamaz,
kimseyi itham etmez, kimseden nefret etmez, kimseye ... kin tutmaz.
Bunu bilen adam karşılaştığı aksiliklere şaşmaz. Önüne çıkan
maddi-manevi engellerin kendi günahlarından başka bir şey olmadığını
bilir." Düşmanlarınızı düşünmek için ayıracağınız bir dakika bile
düşmanlarınızdan daha değerlidir. Nefret ve intikam hissi size büyük
zararlar verir. Aristo şöyle diyor: "İdeal insan iyilik yapmaktan zevk
alır. Kendisine iyilik yapılırsa mahcubiyet duyar. Çünkü iyilik yapmak
üstünlük işareti, bir iyiliğe muhtaç duruma düşmek zaaf işaretidir."
Karşılaşacağımız nankörlükten dolayı üzülmemek için hazırlıklı olalım.
Karşılık beklemeden iyilik yapalım. Mutluluk minnet beklemekte değil,
minnet gösterilmesinden rahatsızlık duyulacak olgunluğa erişmektir.

Rüzgar eken, fırtına biçer ..Diyelim ve nokta......

Acı gerçekler

Kötülükler,sapkınlıklar,şaçmalıklar yaşamın görünen ve görünmeyen
yüzünde acı ve kötülükler !
Size iki tane olay yazacağım
ilk olarak bundan epey bir süre önce yaşlı bir profesör bir amcanın bir itirafı:
(Bu amca şimdi rahmetli oldu bana bunu paylaşırken hayatının en acı deneyimi olduğunu
anlatmıştı)
Bundan uzun yıllar önce(1920 -1930) doğuda genç bir dr olarak görev yapıyor
bir gece yarısı kapısının hızlı hızlı çalınmasıyla uyanır.
Kalkar kapıyı açar,karsısında eli silahlı yüzünde bir maske bulunan bir adam
-Dr. senmisin diye sorar?
-Korkuyla evet ,diye yanıtlar adamı.
-Adam şimdi benimle geliyorsun .Der ve önce doktorun gözlerini bağlar.
bir atın üzerinde birlikte bir kaç saat sonra bir eve gelirler.
Adam burada dr.un gözünde ki bağı çözer.
Evde doğum yapacak bir genç kadın vardır,
Doktora kadını doğurtmasnı söyler.
Epey zor gerçekleşen doğumdan sonra bu adam bebeği alır
ve orada ki yanmakta olan sobaya atar.(ensest bir ilişkiden olsa gerek )
Dr. şok olmuştur !
Adam daha sonra dr. un tekrar gözlerini bağlar ve
onu evine ulaşabileceği bir noktaya kadar bırakır.
Ve bu olayı kimseye anlatırsa ,onu öldüreceğini söyleyerek gider.
Ve bu yaşlı amca,bu olayın acısını yıllarca içinde yaşayarak kahrolmuş.

2. vakamız:
Tanıdığım bir hanımın paylaştığı çok acı bir yaşam hikayesi;
bu bayan ramazan ayında bazı sokak çocuklarını toplayarak
iftar verir.
Yemek falan derken ,sohbet koyulaşır .
(Yaşları 12.17 arasında )ki bu çocukların bir hikayeleri vardır.
Fakat içlerinde en küçük olanın hikayesi en acı olandır,
bu talihsiz oğlan çocuğu küçük yaşta babasız kalıp üvey babayla yaşamış.
Ve 9 yaşlarına geldiği bir gün üvey babası çocuğa tecavüz eder (ve tecavüz ederken
ben senin ananın kahrını boşunamı çektim,sen ananı emerken ben bugünü hayal ediyordum diyerek.
Tabi sonrası malum istanbul ,sokaklar ve tiner.....


üçüncü sayfa haberlerinde çok rastlarız .........Sevgilisiyle sevişirken kendilerini
gören çocuğunu öldüren anneler.
Gayrimeşru çocuklarını ölüme terkeden anneler.
Bir bilezik ,üç kuruş için ailesini katleden evlatlar ! liste uzar gider..
Tarihin sayfaları da pek farklı değildir hani.......

Ya da kutsal kitaplarda geçen sapkın kavimler....
Meşhur Sodom ve Gomara (Tevrat ve incil deki adı )
Kuran'daki adıyla Lut kavmi ........hatta bununla ilgili bir kitap vardır!
Marquıs de Sade'nin sodomu
1700 lü yıllarda yazılmış bu kitabı okumaya kalktığınızda mideniz bulanır,
özellikle çocuğunuz varsa ......

Konuyu çok dağıttım çünkü bende bunları yazarken dağıldım.
Bizler farkında olmasak ta bazen ,dünyada feci dramlar var .
Ve bu kadar acı dolu binlerce öykü varken çoğumuzun eften püften
dertlerle şikayet etme hakkımız olmadığını düşünüyorum.

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Başkalarını kendiniz gibi sevdiğiniz yapmacığına girmeyin.
Siz onların sizinle bir olduklarını idrak edinceye kadar onları sevemezsiniz.
Olmadığınız gibi görünmeye kalkışmayın, olduğunuz olmayıda reddetmeyin.
Sizin başkalarına olan sevginiz sizin kendinizi bilmenizin
sonucudur,nedeni değil.
Kendini idrak olmadıkça Hiçbir erdem hakiki değildir.
Ne zaman bütün kuşkulardan uzak olarak bilirsinizki aynı hayat,
var olan her şeyin içinden akıp gitmektedir ve siz o hayatsınız,
işte o zaman her şeyi doğal olarak ve kendiliğinden seversiniz".
SRI NISARGADATTA MAHARAJ

Sevgi ?

Bir gün bir derviş,
Bir kucak dolusu elma ile bayırlar aşan bir genç kıza rastlamış...

Bozkırın sıcağında yorgunluktan al almış kızın yanakları..

"Nereye gidersin? Ne doldurdun kucağına?"
Diye sormuş derviş.

Uzak bir tarlayı işaret etmiş kız:
"Sevdiğim çalışıyor orada...
Ona elma götürüyorum."

"Kaç tane" diye soruvermiş derviş.

Kız şaşkın:

"İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?" deyivermiş..

Ve usulca koparıvermiş derviş elindeki tespihin ipini!

Hayvanlarında hayalleri var !

28 Mayıs 2010 Cuma

Algıda seçiçilik

Bir gün New York'ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya
çıkar.Gruptan birisi de, Kızılderili'dir. Yolda yürürken Kızılderili,
onca insan gürültüsü, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin
çıkardiğı gürültü ve korna sesleri arasından, kulağına cırcır böceği
sesinin geldiğini söyleyerek o böceği aramaya başlar.

Mesai arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi
duyulamayacağını, Kızılderiliye öyle geldiğini söyleyip yollarına
devam ederler.

Ama içlerinden bir tanesi Kızılderiliye inanmasa da, onu yanlız
bırakmamak için onunla cırcır böceğini aramaya devam eder...

Kızılderili, yolun karşı tarafina doğru yürür, iş arkadaşı da onu
takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında bir
cırcır böceği bulurlar.

Mesai arkadaşı, Kızılderili'ye

"Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?" diye sorar.

Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya
lüzum olmadığını söyleyerek, arkadaşından kendisini takip etmesini
ister.Kaldırıma çıkarlar, Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı
kaldırımda yuvarlar.

Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak,
ceplerinden para düşürüp düşürmediklerini kontrol eder. Kızılderili,
arkadaşına dönerek:

"Mühim olan, nelere kıymet verdiğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür
ve hissedersin."

Cibiliyetmi eğitim mi ?

Padisah, Vezir'e sormus: "Egitim mi onemli, cibilliyet (soy-sop, nesep) mi?"
Vezir hic dusunmeden cevap vermis: "Cibilliyet Padisahim".


Padisah memleketin her yerinden tellallar cagirtmis ve emretmis.
Tellallar memleketlerine dagilip, cagriyi tebaya iletmisler: "Duyduk
duymadik demeyin, Padisah en iyi hayvan terbiyecisine 100 kese altin
verecek".


En iyi hayvan terbiyecisi Padisah'in huzuruna cikarilmis.
Padisah hayvan terbiyecisine sormus: "Bir kediye tepsiyle servis
yapmayi ne kadar zamanda ogretebilirsin?".
Terbiyeci cevaplamis: "6 ayda ogretirim Hunkarim".


6 ay dolmus, terbiyeci huzura alinmis.
Padisah sormus: "Ogrettin mi?"
Terbiyeci: "Ogrettim Hunkarim".


Saray erkani toplanmis. Kedi elinde tepsi, servis yapmaya baslamis.
Tam vezirin onunde durmus.
Bu sirada Padisah, gulen gozlerle sormus: "Egitim mi onemli, cibillyet mi?".
Vezir, Padisah'in sorusuna cevap vermeden once cebinde hazir tuttugu
fareyi ortaliga salmis. Kedi tepsiyi firlattigi gibi farenin pesinden
kosmaya baslamis. Tabii, aldigi tum egitim aninda yokolmus.


Vezir cevap vermis: "Cibilliyet padisahim".


Onune bir fare dustugunde, eline bir firsat gectiginde,
cikarlari icin vatanini satmaktan, milletini harcamaktan tereddut etmeyecek
yuksek egitimli buyuk kedilerden Allah bu memleketi, bu milleti muhaza etsin.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

İhmal :)

Bu aralar bloğumu biraz ihmal ediyorum !
aslında çok sey var yazmak istediğim ama
fazla karpuz sığdırmaya çalışınca birşeylere
yetişemiyorsun işte.
Sanırım( çaktırmadan ortayaş krizi yaşıyorum)
daha gençken eşşek gibi çalışmak zorunda olduğumdan
yapmak isteyipte ,yapamadığım ne varsa yapmaya çalışıyorum.
Ne mesala ?
hep bir müzik aleti çalmak isterdim malum vakit yok
şimdi 1 senedir öğrenmeye çalışıyorum.
Biraz daha iyi olunca buradan size izleteceğim inşallah.
Sonra maddi olanaksızlıklardan yarım bıraktığım tahsilimi
tamamlamaya çalışıyorum.
Ha birde motor kullanıcam diye tutturdum.
bunların yanısıra ev çekip çevir,
eşşek gibi değilse de, hayatımı kazanmak zorunda olduğum
için çalışmak ta gerekiyor.
Aile ve dostlara vakit ayırmak,kitap okumak falan derken,
bazen vakit bulamıyorum...ara ara ihmalim için kusuruma bakmayın artık !

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Erdem

Erdemli insanların dokuz düşüncesi vardır

1. Baktıklarında berrak görmeyi düşünürler,
2. Dinlediklerinde iyi duymayı düşünürler,
3. Görünüşleri bakımından cana yakın olmayı düşünürler,
4. Davranışlarında saygılı olmayı düşünürler,
5. Konuşmalarında doğru sözlü olmayı düşünürler,
6. İşlerinde ciddi olmayı düşünürler,
7. Kuşkuya düştüklerinde soruları nasıl soracaklarını düşünürler,
8. Öfkelendiklerinde sorunları düşünürler,
9. Kazancı gördüklerinde adaleti düşünürler.

Öyle yaşaki insanlar.adalet,sevgi ve dürüstlük hakkında her düşündüklerinde
hep seni hatırlasınlar.
.

Basitce

Bir öykü vardır;
Bir zamanlar doğuda çok akıllı ve bilgili bir hükümdar varmış.
Bu hükümdar, yeryüzünde yaşayan insanlara ilişkin her şeyi bilmek istiyormuş.
Vezirlerini yanına çağırmış ve:
-Bana dünyadaki tüm ulusların tarihini yazın, geçmişte ve şimdi nasıl
yasadıklarını, hangi savaşlara katıldıklarını ve çeşitli ülkelerde
gelişmiş iş ve
sanat kollarını anlatın!" diye buyurmuş.
Ve onlara beş yıl süre tanımış.
Vezirler önünde saygıyla eğilmişler.
Sonra krallıktaki akıllı adamların en akıllılarını bir araya toplamışlar ve
hükümdarlarının dileğini iletmişler.
Beş yıl sonra vezirler sarayda tekrar toplanmışlar.
-Büyük hükümdarım, dileğiniz yerine getirildi! Dışarıya bakarsanız
isteğinizin karşılandığını görürsünüz... demişler.
Hükümdar hayretle gözlerini açmış. Sarayın önünde sonu ufukta kaybolan bir
deve kervanı duruyormuş. Her devenin sırtında iki dev heybe ve her heybenin
içinde de, marokenle güzelce kaplanmış on büyük cilt varmış.
-Bu nedir? diye sormuş hükümdar.
-Bu dünya tarihidir, diye yanıtlamış vezirler.

-Buyruğunuz üstüne bilge kişiler beş yıl durmadan çalıştılar!

-Benimle alay mı ediyorsunuz? diye kükremiş kral.

-Ömrüm bunların onda birini bile okumaya yetmez! Söyleyin kısa bir
tarih yazsınlar. Ama tüm önemli olayları içersin.

Ve onlara bir yıl daha süre vermiş.

Bir yıl geçmiş ve yine kervan sarayın önünde durmuş. Bu kez yalnızca
on deve boyundaymış

ve her devenin sırtında iki heybe, bunların içinde de on cilt kitap varmış.

Kral çok öfkelenmiş.

-Bugüne kadar tüm ulusların yaşadığı yalnızca en önemli olayları

yazmalarını söyleyin onlara. Ne kadar süre isterler?

Akıllı adamların en akıllısı öne çıkmış ve:

-Yarın efendim. İsteğinize yarın kavuşacaksınız, demiş.

-Yarın? diye yinelemiş hükümdar şaşkınlıkla.

-Çok iyi. Ama beni aldatıyorsanız başınızı yitireceksiniz!

.Sonunda mavi gökyüzünde güneş yükselmiş, uyku çiçekleri tüm

büyüleyicilikleriyle açmışlar ve hükümdar bilge kişiyi yanına çağırtmış.

Yaşlı bilge elinde ufacık bir tahta kutuyla içeri girmiş.

-Ey ulu hükümdarım, tüm insanlık tarihinde yaşanmış en önemli olayları

burada bulacaksınız, demiş kısık bir sesle.

Kral kutuyu açmış. Kadife bir yastık üstünde küçük bir parça parşömen

duruyormuş. Ve orada tek bir cümle yazılıymış:

"Doğdular, yaşadılar ve öldüler."

Öykü aslında hayata dair herkesin özetinin aynı olduğunu söyler.

Farklılık göstermeksizin.

Doğum ve ölümde eşitlenir insanlar. İstisnasızdır.

Birbirimizden tek farkımız, öldüğümüzde "farkındalıkla" yaşadıklarımızdır.

ŞEYTAN İÇİN : BİR DOĞRU ADAM, BİR MİLYON GÖRMEZDEN DAHA BÜYÜK TASADIR...
HALİL CİBRAN

İzmarite gönül vermişim.

Tanrıdan habersiz dünyaya gelişim ; İnsan eli değmemiş tuzlu derime ;
Yazdı kıştı geceydi ömrüm suda , Bir piç izmarite gönül vermişim...
Can Yücel

23 Mayıs 2010 Pazar

Ben hiçliğimi çoktan kabul ettim.

"Çok eski zamanda bir hükümdar varmış. Bu hükümdar halkın içine
girmiş. Hükümdar halkın içine girince herkes el pençe divan durmuş
sonsuz saygı ve hürmetlerini gösteriyormuş.

Herkes saygı ve hürmetlerini gösterirken adamın biri hiç istifini
bozmamış ve bir kenarda oturuyormuş.

Hemen adamın yanına hükümdarın adamları gelmiş ve onu uyarmış. O yine
de istifini bozmamış.

Hükümdar bir hışımla yanına gelmiş;

- Bre adam sen nasıl böyle duruyorsun?, demiş

Adamcağız da hükümdara acır gözle bakarak aralarında şöyle bir konuşma geçmiş;

- Niye bozayım ki,

- Ben koskoca hükümdarım, ya sen nesin ki?

- Ben de Allah'ın bir kuluyum ve hiçim. Ama sen sadece hükümdarsın.

- Sen bir hiçsen niye benim yanımda istifini bozmuyorsun?

- Sen bir hükümdarsın ama daha sonra ne olacaksın ki?

- Bu kıtaya hükmedeceğim.

- Peki, daha sonra

- Dünyaya hükmedeceğim ve dünya hükümdarı olacağım.

- Ondan sonra ne olacaksın?

- Hiç.

- Ey hükümdarım sen hiç olmak için o kadar uğraşırken ben
şimdiden hiç oldum, diyerek aslında hükümdara büyük bir ders vermiş.

Bizler de aslında bir hiçiz. Bu dünyadan göç ederken herkes gibi
sadece kefenimizle gidiyoruz. Ondan başka hiç bir şey almıyoruz
yanımıza.



Eğer bundan ders çıkartmazsak asıl o zaman koskoca bir hiçiz.
Tabi hiçlik derken nihilist bakış açısı anlaşılmasın,
neticede hiçliği kabul etmek yaşamı biraz hafifletiyor yani bence..
bu yüzden o çok sevdiğim Fight Club filmindeki mantık
aklımın bir köşesinde daimi misafir :)

21 Mayıs 2010 Cuma


Galiba yoruldum,

Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,

Kendime kalbimi kanıtlamaktan,

Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,

Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum

C.Yücel

Bunuda gördük :=(

BUNU DA GÖRDÜK
Hakkari`nin Çukurca ilçesi yakınlarında operasyona giderken pkk`lı
teröristlerin çapraz ateşi sonucu şehit olan Halil Kömür`ün babası
Ahmet Kömür, cenaze töreninde Tayyip Erdoğan`a hakaret ettiği
gerekçesiyle 11 ay 25 gün hapis cezasına çarptırıldı. Gaziantep Ulu
Camii`nde düzenlenen törende Başbakan`a, `Bize bir şey olmaz,
Türklüğünden utanan Başbakan utansın. Türk`üm diyemeyen Başbakan
utansın. ....` sözlerinden dolayı Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi`nde
yargılanan şehit babası Ahmet Kömür, mahkeme başkanı tarafından 11 ay
25 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Şehit babası Ahmet Kömür, adliye çıkışında basına yaptığı
açıklamada, `Bu konuda bir şey konuşmak istemiyorum. Karar ortada.`
dedi. Kömür`ün avukatı Mehmet Özdemir ise, `Acı ile söylenmiş birkaç
cümle için bir şehit babasının mahkeme koridorlarında süründürülmesi
ne kadar doğrudur, yüce milletimiz karar versin. Dağda terörist iken
sanki gurbetten geliyormuş gibi pişmanlık yasasının adını `Eve Dönüş
Yasası` olarak değiştiren hükümetin zihniyeti ortadadır. Yasalar şehit
babasını 11 ay 25 gün hapis cezasıyla cezalandırmıştır. Takdir
kamuoyuna sunulur` diye konuştu.
(Peki ne diyecekti şehit babası : "Başbakanın askerlik yapmayan
çocukları sağ olsun" mu diyecekti ?)

ok ve yay

YAY

Hayattır. Bütün enerji ondan gelir. Ok bir gün mutlaka terk edecektir.
Hedef ise uzaklardadır. Ama hayat her zaman sizin yanınızda kalır, bu
yüzden ona nasıl iyi bakacağınızı bilmeniz gerekir. Durgun kalacağı
dönemlere ihtiyacı vardır -her daim kuşanılmış ve gerilmiş halde
tutulursa gücünü kaybeder. Bu yüzden gücünüzü tazeleyebilmek için
dinlenmeyi kabul etmelisiniz. Böylece yeniden yayı germek için
asıldığınızda gücünüz eksiksiz olur.

Yayın bilinci yoktur: O okçunun elinin ve arzularının bir uzantısıdır.
Öldürmeye ya da düşünmeye hizmet eder. Bu yüzden her zaman amacınızı
net olarak belirleyin.

Yay esnektir ama yine de onun da sınırları vardır. Kapasitesinin
ötesinde herhangi bir girişim onu kıracak ya da onu tutan elleri
tüketecektir. Bu durumda yayın yanı sıra kendi bedeninizden de size
verebileceğinden fazlasını talep etmeyin. Ve unutmayın, bir gün
yaşlılık zamanı gelecek -bu bir lanet değil bir nimettir.

Yayı zarifçe gerin, her iki tarafın da kendine düşen payı gerektiği
biçimde yapmasını sağlayın, enerjinizi boşa harcamayın. Bu sayede
yorgun düşmeden pek çok ok atabilirsiniz.


OK

Ok sizin niyetinizdir. Yayın gücünü hedefin tam ortasına bağlayan araçtır.

Niyetimiz her zaman son derece net, açık ve iyi dengelenmiş olmalıdır.

Ok bir kez yaydan ayrıldı mı artık asla geri gelmez, bu yüzden sürece
müdahale etmek -oka yön verecek hareketler doğru ve düzgün
olmadığında- sırf ok gerilmiş ve hedef bekliyor diye eski kafalı bir
şekilde hareket etmekten daha iyidir.

Sizi durduran tek şey hedefi tutturamamak korkusu ise bu durumda
niyetinizi açıkça göstermekten çekinmeyin. Doğru hareketleri yerine
getirin ve elinizi açıp yayın telini bırakın, gerekli adımları atarak
girdiğiniz mücadele ile yüzleşin. Hedefi vurmayı başaramasanız bile
bir dahaki sefere daha iyi nişan almaya muktedir olacaksınız.

Eğer hiç risk almazsanız bir dahaki sefere neleri değiştirmeniz
gerektiğini asla bilemezsiniz.


HEDEF

Hedef ulaşılmak istenen amaçtır.

Sizin tarafınızdan belirlenir. İzlenen yolun güzelliği de işte burada
yatar: Asla bahaneler uydurmaya ya da rakibinizin daha güçlü olduğunu
söylemeye hakkınız yoktur. Çünkü hedefi seçen sizsiniz ve tüm
sorumluluk size ait.

Eğer hedefinizi bir düşman olarak görürseniz belki iyi bir atış
yapabilirsiniz ama kendinizi geliştirmeyi asla başaramazsınız. Tüm
hayatınız boyunca okunuzu, kağıttan ya da tahtadan yapılmış, anlamı
olmayan şeylerin ortasına atmaya çalışırsınız. Ve diğer insanlarla bir
araya geldiğinizde hayatta hiç ilginç ya da heyecanlı bir şey
yapmadığınızdan yakınırsınız.

İşte tam da bu yüzden bir amaç belirlemeniz gerekir, ona ulaşmak için
elinizden gelenin en iyisini yapmalı, ona saygıyla ve önemseyerek
bakmalısınız: Onun sizin için anlamını ve onun için ne kadar çaba,
eğitim ve sezgi harcadığınızı iyi bilmelisiniz.

Hedefinize nişan alırken sadece ona odaklanmayın, onun çevresinde olup
biten her şeyi de görün; çünkü ok fırlatıldığında, rüzgâr, ağırlık,
uzaklık gibi kolay kolay hesap edemeyeceğiniz etkenlerle
karşılaşacaktır.

Bir amaç sadece insan ona ulaşmayı hayal edebildiği sürece vardır.
Onun varlığını gerçek kılan insanın tutkusudur, aksi taktirde amaç ölü
bir şey, uzak bir hayal, tatlı bir düş olur.

Ve tıpkı niyetin bir amaca ihtiyaç duyduğu gibi, amaç da bir insanın
niyetine ihtiyaç duyar. Çünkü varlığına anlam veren şey budur; bu
sayede o artık sadece bir düş değil, bir okçunun dünyasının
merkezidir.

Paulo Coelho

19 Mayıs 2010 Çarşamba

"Fırtınada Yürürken Sen
Başını Olabildiğince Yükseğe Kaldır
Ve Sakın Korkma Karanlıktan
Sonunda Fırtınanın
Altın Bir Gök Var
Ve Neşenin Tatlı Gümüş Şarkısı
Yürü,Rüzgara Doğru
Yürü ,Yağmura Doğru
Rüyaların Parçalanıp Sürüklense de
Yürü.Yüreğindeki Umutla
Asla Yalnız Yürümeyeceksin
Asla Yalnız Yürümeyeceksin "

(Joseph WISDRIGHT)

Tanrım !


Tanrıdan gururumu yok etmesini istedim.
Tanrı "Hayır. Gurur benim yok edebileceğim bir şey değil senin
bırakabileceğin bir şeydir." dedi.
Tanrıdan sakat çocuğumu iyileştirmesini istedim.
Tanrı "Hayır. Onun ruhu sağlam vücut o kadar önemli değil o geçici bir
şeydir." dedi.
Tanrıdan bana sabır vermesini istedim.
Tanrı "Hayır. Sabır büyük acılar çekilerek öğrenilebilecek bir şeydir.
Sabır verilmez hak edilir." dedi.
Tanrıdan beni mutlu etmesini istedim.
Tanrı "Hayır. Ben sadece nimetlerimi sunarım mutlu olmak sana bağlı." dedi.
Tanrıdan beni çektiğim acılardan kurtarmasını istedim.
Tanrı "Hayır. Çektiğin acılar günlük kaygılarının önemsizliğini
anlamanı onlardan uzaklaşmanı ve bana daha çok yaklaşmanı sağlar."
dedi.
Tanrıdan ruhumu olgunlaştırması nı istedim.
Tanrı "Hayır. Kendi kendine olgunlaşmalısın ama meyvelerini alman için
yardım edeceğimden emin olabilirsin." dedi.
Tanrıdan hayatı sevmemi sağlayacak her şeyi istedim.
Tanrı "Hayır. Ben sana hayatı vereceğim böylece hayata dair her şeye
sahip olabilirsin." dedi.
Tanrıdan tanrıya duyduğum sevgiyi başkalarına da duyabilmeyi istedim.
Tanrı şöyle dedi: "Ohhh! Nihayet doğru bir şey istedin. "Ruhu
olgunlaşmamış bir kul tanrıya hep "ver bana..." ile biten dualar eder
olgunlaşmış bir ruh ise "vermemi sağla..." diye bitirir dualarını...

Steve Goodier "Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir" adlı kitaptan alıntıdır.

Cumhuriyetciler.

İkinci cumhuriyetciler :
Daha açık ifadeyle,ABD,VE AB li dostlarımızın
mevcut cumhuriyetimizi,askerler ve genaraller
kurduğu için(M.Kemal ve silah arkadaşlarını kastederek)
yeterince demokratik olmadığına
karar verip ,Türkiye 'mizde daha demokratk
bir cumhuriyet olmalı diyerek ........bize kendi
içimizden seçip destekledikleri kişiler..
Bunları ismen duyuyoruz......aklımdaki bir kaç isim
C.Dündar, H.Cemal ,Cengiz Çandar ,A.Altan kardeşler.....vs. vs..
ve şimdi M.Kemal çocukları ve ikimci cumhuriyetciler arasındaki farklar

M.Kemal Cumhuriyetcileri:

1.Akıl almaz,düşünür.
2.Yönü muasır medeniyet ,yönüne doğrudur.
3.Laikliğe bağlıdır.
4.Kimseye özenmez ,kendi insanını sever.
5.Balbay, Özdil okur,ama muhasebesini kendi yapar.
6.Dürüsttür.
7.Ulus devlete inanır.
8.Kamu bankaları ve yabancı ortağı olmayan bankaları kullanır.
9.Liyakat esastır.
10.Türbana bireysel özgürlük olarak bakar.
11.Cumhuriyeti çocuklarının emaneti olarak görür.
12.Demokrasi amaçtır.
13.AB.nin bireysel özgürlükleri paşinde koşar.
14.Kıbrıs sehit kanlarıyla sulanmış bir vatandır.
15.Söylediğinin ve yaptığının arkasındaır.
16Türkçe konuşur.
17.Bu ülkeyi parçalamaya kalkanları gördükçe tramvaya uğrar.
18.Kan kırmızı bayrağı için yaşar.


İkinci Cumhuriyetciler :
1.Wasington ve Brükselden emir alır.
2.Yönü paraya doğrudur.
3. Laikliği bilmez.
4.Avrupalıya özenir.
5.Altan kardeşleri okur.
6.Yalakadır.
7.Küreselleşmeye inanır.
8.Yabancı ortağı olan bankaları kullanır.
9.karaktersizlik esastır.
10. Türbana rant olarak bakar.
11.Cumhuriyeti satmaya çalışır.
12.Demokrasi başı sıkısınca sığınacağı limandır.
13.AB sayesinde toplum değerlerini yerle bir eder.
14.Kıbrıs gerektiğnde paraya çevrilecek bir maldır.
15.İkili üçlü beşli, işine nasıl gelirse öyle oynar.
16.Amerikan aksanlı ingilizce konuşur.
17.Döneklikten başı dönmüş,tramvaya uğramıştır.
18.Yeşil dolarlar için yaşar.

Eşek deyip geçmeyin.

Her ne kadar insanoğlu türlü akılsızlıkları
eşşeklikle nitelendirse de en güzel gözlere sahip bu...
sevimli
hayvan, yerine göre çoğu insandan daha akıllıdır...
Örneğin 'Eşek, iyi
bir yol mühendisidir.
Yokuşları en fazla % 7 eğimle ve kısa
mesafelerde virajlar alarak çıkar.
bu bilimsel olarak ıspatlanmış
% 7 Hani bu konuda çoğumuzun bildiği meşhur bir Anadolu
fıkrası vardır:
1950'li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş
Türkiye'ye.
Bir kısım imar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. O
zamanlarda yol güzergâhını belirleyecek alet yok, eleman yok.
Nafı'a
mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından elemanlar şeritmetre
çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış
. Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş:
- Ne
yapıyorlar böyle?
Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar.
- Nasıl
yani, anlayamadım?
- Eşek % 7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin
izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz demişler.
Amerikalı katılarak gülmeye başlamış.
Yatışınca da sormuş:
- Peki,
eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?
Yetkili bozgun... Cevap vermiş: -
Amerika'dan mühendis getirtiyoruz.
Eşek iyi bir kılavuzdur:
Gittiği bir yolu hiç unutmaz ve o yoldan şaşmaz.
Bu nedenle deve veya
katır kervanlarının önüne daha önce bu yoldan gitmiş bir eşeği kılavuz
olarak koyarlarmış.
Evet, eşek akıllıdır... düştüğü çamura bir
daha, asla düşmez. "Eşşek bir defa çamura düşer!"
Deyimi bundandır.
Biz
eşek miyiz diye düşündüm, genele vurursak o kadar bile olamamışız,
çamurdan çıkamıyoruz..

bunca yıldır siyasette sevilmemis , seçimlerde 100/18 oy aldığında
bile bunu bşarı addeden,
CHP nin önünü tıkayıp koltuk sevdasından vazgeçmeyen,
böyle beceriksiz bir lidere halen yalakalık yapanları
gördükçe pes diyorum......koyveriyorum..
Umarım kılıçdaroğlu şeçilecek ve Türk siyaseti
Baykal faciasından kurtulacaktır......

16 Mayıs 2010 Pazar

AKP nin yeni afişi :)


İki bıçak seç kendine
Biri yaralamak için
Biri öldürmek
Pusu kur gözleri
Karanlık gölgesine
Biri sevmek için
Biri ihanet
İki yürek seç kendine
Biri yaşamak için
Biri gizlenmek
Bir korkak, bir kaçak, bir firar
Kaç kişisin sen sevdiğim, çocuk
İçimdeki bıçak bir kere daha dönüyor
Olduğu yerde
Kalırsan sel basar yataklarımı
Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde
Kimi zamanlar olur sevgilim
İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme

Murathan Mungan
Alınyazımı değistiremem ama,
istemediğim kaderede boyun eğmem !

W.Shakspare

Huzur için


Çok zaman önceydi.O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey
yoktu.
insanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.Bir daha hiç
olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı.
Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti
insan.Bir parçasına dün dedi, diğer parcasına bugün, öteki parçasona da
yarın.Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu.Dünü düsünüp
pişman oldu, yarını düşünüp telaşlandı; ama iþin ilginç tarafı tüm telaş ve
pişmanlıkları güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.Farkında olmadan rezil
etti bu gününü.
Oysa yarın, bugüne dün diyor, dünde bu gün için yarın diyordu.Bir türlü
beceremedi.Bir eliyle yarına, diðer eliyle düne yapıştı.Bu günü eline
yüzüne bulaştırdı...Mutsuz oldu insan vE ne gariptir ki yarının telaşı da,
dünün
pişmanlığını da hep bugün yaşadı; ama bugünü hiç yaşayamadı.Ne yarın ne
de dün!



HAYATTA HUZUR İÇİN GEREKLİ BİLGİLER
İyice tanımadan hiçbir insana bağlanma.
Bitmemiş ilişkilerin üzerine ilişki kurma, acı çeken sen olursun.
İyice soruşturup diğer insanların da haklı olabileceğini düşün.
Seni takmayanı sen hiç takma, konuşmayanla asla konuşma.,
Güvenmediğin biriyle asla flört etme.
Yalanını yakaladığın kişinin düzelebileceğini düşünme.
İnsanlara doğru değer ver, haketmeyenleri sil.
Kimseye yalvarma.
Asla dönüp de arkana bakma.
Sır tutmasını bil.
Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için dostlarını,
dostların için sevgilini satma.
Hakettiğin sevgiyi alamadın mı? Kendini üzme, sorun sen değilsin.
Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.
Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla
gözyaşı için asla yumuşama.
Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.
Seni dinleyip anlamaya niyeti olmayanlarla tartışma.
Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.
Eğer verdiğin sır o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme.
Dostun olacak insanları bazı kriterlere göre belirle.
Kendini öven insanlardan kaç.
Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.
Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.
Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorlarsa onların
öğütlerini gözardı etme.
Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üstüne sıçrar.
Kendinin herkesten daha önemli olduğunu unutma.
Sen istemediğin sürece tanrı dışında kimsenin seni üzemeyeceğini
aklından çıkarma.
Gözyaşlarının değerini bil, onları haketmeyenler için harcama.
Sana bahşedilen zekayı kullanmayarak tanrıya hakaret etme.
Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.
Kendini sev.
Alkol alınca kontrolünü yitirenlerle asla tartışma.
Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek
olduğunu unutma.
Dostluğunla yitinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma.
İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın
insanların değerini bil.
Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat vereme.
Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanılabilecek hiçbir koz verme.
İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.
Sana duyulan sevgiyi ve güveni istimar etme.
Ama yok ille ben yaşayarak öğreneceğim diyorsanız :)
siz bilirsiniz !!!!

Yaşayarak öğrenmek !



Bir gün Napolyon düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkanına
girmiş. Bakkala hemen kendisini saklamasını emretmiş.
Bakkal da Napolyon'u müsait bir yere saklayıp, biraz sonra gelen
düşmanları da 'Az evvel biri koşarak
şu tarafa kaçtı.' diye savuşturmuş.
Nihayet biraz sonra Napolyon'un muhafızları yetişmişler. Bakkal
ömründe bir daha karşılaşamayacağı
Napolyon'a sormuş: 'Efendim, af buyurun ama merak ettim, ölümle bu
denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu?'
Napolyon birden öfkelenmiş. 'Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga
geçercesine konuşabiliyorsun? '
diye bağırmış. Hemen askerlerine, adamcağızı kursuna dizmelerini emretmiş.
Askerler bakkalın gözünü bağlayıp, karşısına dizilmişler. Mermiler
namlulara sürülmüş,
artık 'ateş' emri verilecek... Adamcağız içinden 'Ah, ne yaptın sen?
Şimdi ölüp gideceksin diye düşünürken,arkadan bir çift el uzanmış,
gözündeki bağı açmış.
Karşısında Napolyon varmış. Tek cümleyle cevaplamış Napolyon: 'İşte
böyle bir duygu!'

YAŞAYARAK ÖĞRENMEK, BEDELİ EN YÜKSEK ÖĞRENME BİÇİMİDİR.
EH BENDE BUGÜN BİR FENERLİ OLARAK ŞAMPİYONLUĞU BÖYLE
KAÇIRMANIN NE DEMEK OLDUĞUNU ÖĞRENDİM :)
ŞAKA BİR YANA ÜZÜNTÜMÜN YANISIRA BİR ANADOLU
TAKIMININ ŞAMPİYON OLMASINA SEVİNDİM.
TÜM BURSA SPOR'LULARI CANİ GÖNÜLDEN TEBRİK EDERİM !
BUGÜN KAYBEDENLERDENİM.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Anlar

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM...



Jorge Luis BORGES

Bir bakışı çözemeyene ,kitaplarca anlatsan boşuna .

Atasözü

Görünenin arka planı.

Hayatta bazen bildiklerimiz,gördüklerimiz,algıladıklarımızın
çok ötesinde anlamlar içerir.
Ve zaman zaman farkındalığımız yüksek olsada biz çoğunlukla
ancak görebildiğimiz şekilde hükümler vermeye devam ederiz.
Mesala ağustos böceği, hikayesini biliriz.
Ama hikayenin arkasını bilir misiniz ?
bilmiyorsanız buyrunuz .


Bir agustos bocegi dogmadan once topragin altindaki bir lavrada ortalama
olarak 17 yil bekler. Evet, tam 17 yil.
17 yillik hapislikten sonra dunyaya gelen garibanin omru adinda
yazilidir: Agustos.
Yani topu topu bir ay...
Sarki soyleyen yalnizca erkek agustos bocegidir.
Cunku disi, en guzel sarkiyi soyleyeni kendine es sececektir.
Dusunsenize, 17 yil topragin altinda bekle, disari cik. Omrun bir ay...
Buldun, buldun... Bulamadin, bir daha yok.
Siz olsaniz calisir miydiniz?

En iyi şeyler küçük çıkınlarda taşınırmış.

Küçük bir beden çoğu kez büyük bir ruha yataklık edermiş.

Ufak balıklar lezzetli olurmuş.

Ateşe küçük odunlar atılırsa alevler artarmış, büyük odunlar ateşi
söndürebilirmiş .

Her küçük şey mutlaka işe yararmış, bir çok küçük bir büyük edermiş.

Sağanak dediğimiz küçük damlacıklardan ibaretmiş.

Ufacık bir yağmur kocaman bir toz bulutunu yok edebilirmiş.

Muazzam bir aydınlık küçük bir delikten görülebilirmiş.

Saman çöpü rüzgarın yönünü gösterirmiş.

Bütün hasat bir kıvılcım yüzünden elden gidebilirmiş.

Büyük bir geminin batması için küçük bir delik yeterli imiş.

Çok veren malından, az veren canından verirmiş.

Yükte hafif olmak pahada ağır olmaya engel değilmiş.

Deve büyükmüş ama ot yermiş, şahin küçükmüş ama et yermiş.

İnsan küçük bir adama iyiliği dokunduğu zaman cömertliği öğrenebilirmiş,
büyük adama iyilik ederse öğreneceği şey ızdırap olurmuş.

Büyük adamın büyüklüğü devam ediyorsa bunun sebebi onun küçük
adamlara gösterdiği ihtimam imiş.

Büyük makineleri küçük çarklar çalıştırırmış.

Küçük başlangıçlar olmadan büyük sonuçların sağlandığı vaki değilmiş...

Yani lafın özü......

Hayat ,herkesin görebildiğiymişşşşşşşşşş :)

11 Mayıs 2010 Salı

Hırsızlara dikkat !


Günümüzde hızla artan hırsızlık olayları malumunuz.

Bende yakın sayılacak bir tarihte tabiri caizse evde
kapkaça uğradım diyebileceğim bir hırsızlık vakası yaşamış
bir kurban olmanın verdiği hassasiyetle
paylaşmak istedim.
Allah korusun deyip,hani kulağınıza küpe olsun.

Son trend hırsızlıklar vakaları

Artık hırsızlar, olayı profesyonelliğe çevirmiş durumda, aman
dikkat!!! Yaşanmış olaylardır
1- Karı-koca gece evlerine döndüklerinde
koridorda bir adamla karşılaşırlar. Bir anlık şaşkınlıktan sonra
yabancı adam bayana dönerek 'Madem bu geceyi kocanla geçirecektin niye
beni çağırdın?'
diye hışımla sorar ve kızgınlıgını belirten baz hareketlerle evden bir
anda çıkar. Tabi karı-koca bu olaya bir anlam veremez baslangıçta
fakat erkek, karısına bu olaydan ötürü bir hayli kızar ve hatta onu
boşayacağını söyler. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra Karakol'a
çağırılan karı-koca, yakalanan suçlu ile yüzleştirilir ve olayın
aslında bir hırsızlık olduğu anlaşılır.


2- Yine BİR BAŞKA OLAYDA karı-koca evlerine döndüklerinde evin içinde
bir yabancı görürler,bu kişi gayet şık bir takım elbise giymiş ve
elinde telsiz olan birisidir. Karşılaşma anında yabancı, ev
sahiplerine 'Evinize hırsız girdiği yolunda Komşularınız tarafından
ihbar aldık, ben sivil polisim, evi kontrol etmeye geldim' der ve
devam eder, 'Beyefendi aşagıda sokağın köşesinde ekip otomuz var,
vakit kaybetmeden siz ekip otosuna gidip şikayet dilekçesi doldurun.'
der ve erkek hızla aşağıya iner. Yabancı 'Hanmefendi siz de ziynet
eşyası veya paranız varsa onlar kontrol edin'der, bayan hemen
altınlarının bulunduğu yere gider ve sevinçle 'neyse hala yerinde
duruyorlar' demesiyle; yabancı bayanın kafasına ağır bir şeyle vurur.
Yabancı da bayanın çıkardığı yerden altın, para, v.s.leri alıp hemen
kaçar. Koca ekip otosunu bulamayıp evine geldiğinde karısının baygın,
altınların da çalınmış olduğunu görür..

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Vazgeçtim


Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen'e,
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

(William Shakespeare)

7 Mayıs 2010 Cuma

6 Mayıs 2010 Perşembe

test

Hepimiz kendimize göre yaşamın yükleriyle yaşarken
bunalıyoruz.......Ülkeye baksak nahoş,insanlara baksak garip ,dünyaya
baksak vahim ....v.s vs..
Arada bu yükleri hafifletmek lazım :)
sizlere küçücük bir test yaparak azıcık keyiflendirmek istedim.
Hadi atın biraz sıkıntılarınızı bakın bakalım neymissiniiz.


Şimdi size 4 manzara seçeneğini sunuyorum,
gözlerinizi kapatıp hayal edin ve bir seçim yapın.

1.Beyaz karlı bir ova

2.Mavi bir deniz manzarası

3.Yeşil bir dağ

4.Sarı çiçeklerle dolu bir tarla..

düşündünüz mü? lütfen seçenek başlıklarına göz atmadan düşünün !
evet simdi seçeneğinizi okuyun .






1.Beyaz karlı bir ova diyenler,
özel bir duyguyla ödüllendirilmiş birisiniz.
Bir bakışta olayları kavramak ve çözmek yeteneğine sahipsiniz.
Siz o net görüşlü karar alıcı insanlardansınız,içgügülerinize
daima güvenin...


2.Mavi deniz manzarası diyenler,
İnsanlarla ilişki kurmada doğal bir yeteneğe sahipmissiniz,
iletişim kurma yeteneğinizle farklı grupları bir araya getirme
yeteneğine sahipsiniz.sizin varlığınız insanların uyumlu ve
verimli çalışmalarını sağlıyor....



3.Yeşil bir dağ diyenler,
sizin özelliğiniz kendinizi ifade edebilme yeteneği,
derler ki :paylaşılan neşe çogalır ,paylaşılan keder azalır.
başkalarına doğru denklemi bulmaları için daima yardımcısınız.





4.Sarı çiçeklerle dolu tarla diyenler,
Bilgi ve yaratıcılıkla dolu bir depo gibisiniz sonsuz
sayıda fikriniz ve yaratıcılık gücünüz var.
yapamayacagınız hiç birsey yoktur,yeter ki
başkalarının duygularına açık olun ve çalışmaktan asla
vazgeçmeyin

umarım hoşunuza gitmiştir :=)
Tek bildiğim,
hiç bir sey bilmediğimdir..

Sokrates

Bir bilgeye sormuşlar...
-- Nasıl bu kadar doğru kararlar alabiliyorsunuz?
-- Deneyim.
-- O deneyimi nasıl kazandınız?
-- Hatalarımla...
Bir bilgeye sormuşlar...
-- Canınız ne istiyor?
-- Canım hiçbir şey istememeyi istiyor. Bu ruh halinin adı gönül yorgunluğudur...
Bir bilgeye sormuşlar...
-- Bir insanın zekâsını nereden anlarsınız?
-- Konuşmasından.
-- Ya hiç konuşmazsa?
-- O kadar akıllı insan yoktur ki!
Bir bilgeye sormuşlar...
-- En mutlu insan kimdir?
-- Dağdaki çobandır.
-- Neden?
-- Çünkü insan bildikleriyle yaşar, onun bildikleri koyunları ve
çevresiyle sınırlı, kendisini mutsuz edecek veya kafasını karıştıracak
fazla bir bilgiye sahip değil.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Komşu da yangın var !

Bu gün haber ve gazeteleri okuduysanız Yunanistanda halkın
batan ekonomiye olan haklı tepkisini görmüşşünüzdür.
Bir belgesel vardır ,izlemeyenler için
http://www.zeitgeistmovie.com/add_turkish.htm
bu belgesel uluslararası para çarklarını çok açık ve basit
şekilde açıklıyor.
Lakin bu belgesel de başka amaçlara hizmet eden mantıkla
kurgulanmış.
beni ilgilendiren bölümü Imf ve Dünya bankasının çalışma sistemini çok açık
ve net biçimde ifade edilmesi oldu, oldukça uzun bir belgeseel eğer parasal
sistemi anlamak isteyenlerdenseniz ve sabırlıysanız tavsiye
ederim.

4 Mayıs 2010 Salı

Ne olmak istersen

Birine Haketmediği Değeri Verirsen, Değerini Yitiren Sen Olursun..

Kişiliksizi İnsan BiLirsen, İnsanlığı Unutan Sen Olursun..

İblisi Klavuz Edinirsen, Şeytan Sen Olursun..

Şerefsizin Şerefine İçersen, Sarhoş Sen Olursun..

İsteklerinin Peşine Kanıp Gidersen, Geri Dönemeyen Sen Olursun..

Sevmeyi Bilmeyenden Sevgi Beklersen, Seven de,Ölen de Sen Olursun....

Ölülerin cevap hakkı yoktur Tayyip bey !

Siyaset bu ülkede kirletlmeden yapılamıyor malesef,
hadsizlik,saygısızlık,basitlik hiç bir dönem bu kadar tavan
yapmamıştı.
Malum başbakanımızın son incinsi İnönü Hitler kıyaslaması
artık saygısızlığın derecesini katmerledi.
Bu vatan için tüm yürekleriyle uğraşmış insanlarımızın
magazin muhabbeti seviyesinde ki tartışmalara
alet edilmesini şiddetle kınıyorum.
Ülkemizde bir deyim vardır:
ölünün arkasınan konuşulmaz ,diye.
Ölüler kendini savunamaz Tayyip bey !
Neyse bu konuda çok sey var söyeneceek ,
ben hepimizin farkındalığını hatırlatmakta yarar görüp
Başbakanımızın önlenemeyen yükselişinin bir özetini yapmak istedim.
yazacaklarım araştırmacı yazar Ergün Poyraz 'ın
kitabından derledim.
kitabın yayın tarihi 2007 'nisandır.
Ergun Poyraz biri Erdogan ın biri Gül 'ün biri Arınç 'ın olmak üzere
3 seri olarak bu kitapları yazmmıştır.
Yayından bir süre sonra kendisi Erdogan tarafından mahkemeye verilmiştir.
fakat yapılan tetkikler sonucu kitaptaki bilgilerin kaynaklı ve dogru
yazıldığından,
Erdogan mahkemeyi kaybetmiştir.
asıl benim dikkatimi çeken mevzu şu olmuştur.
mahkemenin kaybından bir süre sonra genel seçimler yapılmıştır.
AKP yuzde 47 gibi bir rakamla ki( bana göre saibeli bie seçim.)
kazanmıştır.
Efendim seçimlerden 3 5 gün sonra bu yazarımız evinde bomba bulundurmaktan
ergenokon operasyonuyla içeri alınmıştır .Zannederim hala içeride
ve bu medya ve basında küçücük haberlerle geçiştirilmiştir.
Yani şimdi düsünün siz basbakana dönemin dişişleri bakanı ve tbmm nin
başkanına ağır ithamlar getiren kitap yazacaksınız.
Ve evinde bomba bulunduracaksın yani yerseniz.
Yazıyı okuyunca daha iyi anlayacaksınız.
Ama önce size nutuktan bir alıntı ve sonra yazı( cuk oturuyor çünkü..)

EFENDİLER !
SIRASI GELMİŞKEN ,AZİZ MİLLETİME TAVSİYEM!
BAĞRINDA YETİŞTİREREK BASININ ÜZERİNE ÇIKARACAGI
ADAMLARIN KANINDAKİ,VİJDANINDAKİ ÖZ CEVHERİ ÇOK
İYİ TAHLİL ETMEK DİKKATİNDEN BİR AN GERİ KALMASINLAR.


ABD Eski ankara büyükelçisi ,aynı zamanda cıa 'nin Türkiye stratejisti
yahudi mason ,Morton Abramowitz T .Erdogan ı dönemin refah partisi 'stanbul
Beyoğlu belediye ilçe baskan adayıyıken keşfeder.
Bu keşiften sonra ilçe belediye baçkanlığından ,il baskanlığı ,belediye
başkanlığı ve başbakanlığa uzanan süreç başlar.
Erdoğan Abramowitz ile kasımpaşadaki özel bir vakıfta tanışıklığı belediye
baskanlığı ve sonrası devam eder.
bu arada Erdogan ın Amerika ziyaretleri hız kazanır.
Abramowitz 15 ekim 1996 da belediye başknıyken Erdoğan ı ziyaret eder,
ve siz bu ülke için çok sey yapabilirsiniz diye methiyeler düzer. o dönemin
gazetelerinde bulabilirsiniz
bu arada Erdogan ABD 'ye her gidişinde ADL den ödül alır.
ADL nedir?

İngiliz farmosonluğunun yahudi kolu olan b'nai brith in etkisi altındaki
bir kuruluştur (1913 )
Adeta Amerikan mafyaasının halkla ilişkiler bürosu gibidir.
Silah kaçakcılığı ,uyusturucu kaçakcılıgı, ve kirli para aklama işlerini
yönetir .Bir nevi mossad ın da paravanıdır.
10 MART 1998 zaman gazetesi
Selçuk Gültaşlı nın haberi.....
3 gündür türkiye de bulunan yahudi liderler heyeti,başbakanımız Yılmaz,
orgeneral Çevik bir,TBMM başkanı Çetinden sonra Fettullah Gülen le görüştü.
55 yahudi örgütünü temsilen 59 kişilik grup,
Fettullah Gülen in Türkiye ve yurtdışındaki çabalarını yüzyılın bariş
harekatı olması açısından önemsediklerini ve projelerine ilgi duyduklarını
belirttiler.
Görüşmede Gülen in ABD nin en etkili yahudi lobisi olan ADL teklifiyle
hazırladığı hosgörü ve diyologla ilgili kitap da gündeme geldi.
Gülen ingilizce olarak hazırlanan kitapla ilgili çalışmalarını tamamlamak
üzere olduğunu bittiğinde insalığa sunacağını söyledi.
bu kitap adl tarafından basılarak dünyanın dört tarafına dağıtılacak
yazı aynen böyle ( nasıl ama Fettullah hoca yaman değil mi?)
yıl :1998
ay :ŞUBAT
yer VATİKAN
ABD savunma bakanı yardımcısı Richard Perle (kendisi Jack Kamhi' nin
yakın arkadaşı olur.)
FBI ve mossadın paravan örgütü ADL Moon tarikatı ve tabi Abramowitz bu buluşmayı
organize edenlerden.
bu arada moon tarikatının hemen açılımını yapalım bilmeyenlere.
Moon tarikatı Amerikada ki Washington Times in sahibidir.
Ve korede budizmden hristiyanlıgı geçişi organize etmiştir
bir tür CIA maşasıdır.daha (baska yazımda geniş açilım yaparım)
moon tarikatı ,ADL ile yakın ilişkiler içindedir ,ve T.Erdogan ın
ve Fettullah Gülen in bir nevi hamisidir.
Moon un bir süre önce ölen Türkiye temsilcisi Kasım Gülek,
Fettullah Gülen in sağ koluydu ( yaman hoca Fettullah valla )
yer: ABD
yıl :2002
Fettullah Gülen adına panel yapılır.
panelin yapılmasında başı çeken Graham Fuller dir
eski ABD istanbul baş konsolosu.
panelin 2 gününde Fuller:
Kemalizm bitti,Türkiye bir kürt devleti kurulmasını
engellemeye kalkarsa,bunu pahalı öder ve toprak kaybına ugrar.
ve Fuller Fettullah Gülen' e ve yenilikçi hareket adı altında
T .Erdogana destekler. ( hep destek tam destek)
ATATÜRK TEN İNTİKAM ALACAGIZ DİYEN MASONLAR..
YIL 1993 Yahudi mason Jack kamhi nin oğlu jefhi kamhi ile
kürtçe eğitim yapılacak diye bazı derslikler açan Mehmet Nazif Ülgen,ufuktaki
cumhuriyet adlı bir kitabı kaleme alıyorlardı.
ve yenilikçileri destekliyorlardı.
Ve bu kitabtan bazı alıntılar...
Tasarladıgımız cumhuriyet 2000 yılların cumhuriyeti ,farklı bir
addan söz etmek lazım.
1. cumhuriyet egemenliği halka değil,asker sivil ve bürokrasiye vermiştir.
Devrimler bir anda olmaz,
uzun kapalı kapılar ardında,kahve köselerinde,aile toplantılarında konuşulur.
Birileri bir kibrit çakar,ve cayır cayır yanmaya başlar.
Bölgede kürtçe konuşmak serbest olmalı,ve eğitim kurumları açılmalıdır.
Bu kitabın ardından yeni bir dergi çıkartılıyor,
ve bu dergide yenilikçi olarak şu isimler geçiyor du..
Demirel,Rahmi Koç,Sakıp Sabancı,Haşim Kılıç,Tayyip Erdogan,Yekta
Güngör Özden,Şakir Süter,Osman Altuğ,İlber Ortaylı,Abdurrahman Dilipak,liste
uzuyor.....
18 ekim 2005 star gazetesi:
Faruk Mangırcı Erdoğan a sorular başliğı altında Erdogan ın AKP
genel kurulunda dile getirdigi soylenen yazıyı kaleme alır ,
ama hiç bir cevap alamaz .İddia edilen sözler sunlardır
Tüm dünyadaki yahudi lobileri ve masonların tam desteğini aldık,
ordu artık masonların kontrolünde,israille olan starelejik anlasmalar
içinde paşaları israil bağlantılarımızla bağladık.
Masonlar,mason localarının kapatılmasının intikamını ,Türkiye den
Atatürk ü Atatürkçülüğü silerek alacaklar..
İshak Alaton bu konuda bana güvence verdi.

Yorumsuz ???

2 Mayıs 2010 Pazar

çok erken


Kovalamayın beni yatağa.
Hiç uykum yok.Daha lafınıza
karışacağım.Ortalığı dağıtacağım.
Televizyonu kapatacağım.Ayçiçeği
resmi yapacağım daha
Başparmağıma şiir okuyacağım
Islık çalacağım.
Daha
çok işim var.
Gecenizi karartacağım.Kütahya vazonuzu kıracağım.
Vakitsiz
yatırmayın beni.Daha çok erken
Can Yücel

Kuşlar


Küçükken annemden öğrenmiştim,
yerde ekmek görünce :yükseğe koy,
kuşlar yer ,derdi..
sevdiklerimizi hep yükseklerde tuttuk,
hiç sesleri yok .
Acaba kuşlar mı yedi ?

Can Yücel

1 Mayıs 2010 Cumartesi

sevdiğim sözler


Hayal ile yoktur bir alışverişim,
her ne dediysem görüp de söylemişim..

M.Akif Ersoy