27 Şubat 2011 Pazar


Oysa günün birinde yalnızlık yoracak seni,
günün birinde gururun iki büklüm olacak ve cesaretin kırılacak.
''Yalnızım'' diye haykıracaksın günün birinde.
Kendi ululuğun bile bir hayalet gibi korkutacak seni.
''Her şey sahte !'' diye bağıracaksın günün birinde.
Yalnız kişiyi öldürmeye çalışan duygular vardır;
öldürmeyi başaramazlarsa eğer,
onların ölmesi gerekir.
Peki gücün yetiyor mu buna ? Katil olmaya ?

Nietzsche
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
Birkaç yıl daha katlan, dedi.
Nedir; dedim bu yaşamak?
Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir? dedim;
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
Benim bu deli gönlüm, dedim;
Ne zaman akıllanacak?
Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.

Ömer Hayyam

26 Şubat 2011 Cumartesi

Bana Zamandan söz ediyorlar.
Gelip size Zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onlar da bilirler.
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle
yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş
etmek,uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır.
Zaman alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız.
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Murathan Mungan

24 Şubat 2011 Perşembe

İnsan kadın olarak dünyaya gelmez, zamanla kadın olur.

Evlilik geleneksel olarak kadınlara sunulmuş tek gelecektir.

Birçok kadın ya evlidir, ya bir zamanlar evlilik geçirmiştir ya da evli

olmadığı için acı çekiyordur.

Simone de Beauvoir
Bir tüccar mutluluğun gizini öğrenmesi için oğlunu insanların en
bilgesinin yanına yollamış.

Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin
üzerinde bulunan güzel şatoya varmış. Söz konusu bilge burada
yaşıyormuş.

Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salonda
hummalı bir manzarayla karşılaşmış.
...
Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir
orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş. Dünyanın dört bir yanından gelmiş
lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da . varmış.

Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş ve bizim delikanlı kendi
sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.

Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge,
ama mutluluğun gizini açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona.
Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini
salık vermiş.

"Ama, sizden bir ricada bulunacağım," diye eklemiş, delikanlının eline
bir kaşık verip, sonra bu kaşığa iki damla sıvı yağ koymuş. "Sarayı
dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz."

Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkmaya başlamış, gözünü
kaşıktan ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış.

"Güzel" demiş bilge, "Peki, yemek salonumdaki Acem halılarını gördünüz
mü? Bahçıvanbaşının yaratmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz
mü? Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?"

Utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış.
Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış,
başka bir şeye dikkat edememiş.

"Öyleyse git, evrenin harikalarını tanı." demiş ona bilge. "Oturduğu
evi tanımadan bir insana güvenemezsin."

İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez,
duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat
ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini,
bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş.

Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini tüm ayrıntılarıyla anlatmış.
"Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?" diye sormuş bilge.

Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.

"Peki" demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi, "Sana verebileceğim tek öğüt . var.
Mutluluğun gizi dünyanın tüm harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki
damla yağı unutmadan...

(Paulo Coelho - Simyacı

23 Şubat 2011 Çarşamba

Açlığa sabredersin adı "oruç" olur.
Acıya sabredersin adı "metanet" olur.
İnsanlara sabredersin adı "hoşgörü" olur.
Dileğe sabredersin adı "dua" olur.
Duygulara sabredersin adı "gözyaşı" olur.
Özleme sabredersin adı "hasret" olur.
Sevgiye sabredersin adı "AŞK" olur..


Mevlana

22 Şubat 2011 Salı


Bazen doğru olanı yapmak için,
en çok istediklerimizden vazgeçmemiz gerekir.
Hayallerimizden bile.

Uzak diyarlardan birinde bir ülkede, yemyeşil tepelerin arasında,
kışın bembeyaz bir kar ordusu ile, baharda rengarenk kır çiçekleri ile
kaplanan bir vadi vardı. Ortasından bir ırmağın geçtiği bu vadi
"Büyülü Vadi" olarak anılırdı. Ona bu adı veren ise, vadideki ilginç
bir dükkan ile, bu dükkanda yaşananlardı. Ünü ülkenin dört bir yanına
yayılmış olan dükkanın adı "Büyü Dükkanı" idi. Her yerde olduğu gibi
bu dükkanda da almak istediğiniz şeyin bir bedeli vardı. Bu bedelin ne
olacağı, dükkan sahibiyle yaptığınız pazarlık sonucunda ortaya
çıkardı. Ancak, Büyü Dükkanı'nda maddi bedellerin hiç bir hükmü yoktu.
Bazı müşteriler bir şeye sahip olmak için denenebilecek tek bedelin
para olabileceği düşüncesiyle, cepleri kabarık gelirlerdi. Oysa burada
yapılan pazarlıklar, günlük yaşamdakilerden biraz farklı olur ve pek
çok müşteriyi şaşırtırdı.
Kış mevsiminin bu soğuk gününde epeyce üşümüş, yorgun düşmüş
olmalıydı. Kapının önüne gelinceye kadar, gözlerini hiç ayırmadan
izledi onu. İyice kulak kabarttı. Üç basamakla çıkılan, ahşap zeminli
verandadaki ayak seslerini ve onlara eşlik eden gıcırtıyı duymaktan
çok hoşlanırdı. Beklediği kişinin ayak sesleri ikinci basamakta
kesildi. Müşteri çalmadan, kapıyı açmamayı prensip edinmişti yaşlı
adam. Çünkü, hemen herkes o kapının önünde durup, bir kez daha
düşünürdü. Kapıyı çalmaktan vazgeçip dönenler, az da olsa olmuştu.
Sonunda kapı çalındı.
"Ününüzü duyunca çok uzaklardan kalkıp geldim buraya... İstediğim şeyi,
bir tek sizin dükkanınızda bulabileceğimi söylediler. Karşılığında ne
isterseniz vermeye hazırım."
"İstediğiniz şeyin ne olduğunu öğrenebilir miyim?"
"Bakın, ben ellibeş yaşındayım. Yani yolun yarısını geçeli çok oldu.
Söylemeye dilim varmıyor ama yolun sonuna yaklaştım galiba. Bu gerçeğe
tahammülüm yok. Ben bugune kadarki hayatımı geri istiyorum. Mümkün
mü?"
"Elbette mümkün. Biliyorsunuz, dükkanımda her şey mevcut. Ancak tam
olarak ne istediğinizi anlayabilmem için, bana geri istediğiniz
hayatınızı biraz anlatabilir misiniz?
Dükkan sahibinin sorduğu soru, müşteriyi iç dünyasına döndürmüştü.
Gözünün önünden geçen sahnelerin kendi yaşamına ait olduğunu kabul
etmek için kendini zorluyordu. Bütün görüntüler, bir kargaşa ve telaş
içinde birbirlerine karışarak geçip gittiler ve geride yalnızca ıssız
bir hüzün bıraktılar. Hüznünün yüzüne yansımasına engel olamayan
müşteri, yaşlı satıcının sorusu karşısında ancak şunları söyleyebildi:
"Geçmiş yaşamımda birçok hata yaptım. Bunlar için pişmanlık duyuyorum...
Yanlış kararlar verdim, kayıplara uğradım. Zamanı hovardaca harcadım.
Bir gün bir de baktım ki, hayat yanımdan geçip gidiyor. Paniğe
kapıldım ve bir çare aramaya başladım. Dostlarımla konuşmayı denedim.
Beni teselli edip derdimi unutturmaya çalışanlar da oldu, yardım
etmeye çalışsalarda faydası olmadı. Kendimi çok mutsuz hissediyordum.
Derken, bir gün birisi bana sizden ve Büyü Dükkanı'ndan söz etti. Bunu
duyar duymaz sanki içimde bir ışık yandı. Büyük bir umutla hemen
yollara düşüp size geldim. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. Lütfen
elli beş yılımı bana geri verin."
"Yani, siz pişmanlık duyduğunuz hayatınızı yeniden yaşamak mı istiyorsunuz?"
"Elbette hayır. Söylemek istediğim bu değil. Ben yalnızca kaybettiğim
yıllarımı geri istiyorum. Eğer bir şansım daha olursa aynı hataları
tekrarlamayacağım."
"Herhalde bunu çok istiyorsunuz."
"Evet, hem de her şeyimi verecek kadar."
"Peki, benim size vereceğim elli beş yılın karşılığında siz bana ne
verebilirsiniz?"
"Ne isterseniz"
"Sanki bunun için her şeyden vazgeçmeye hazır gibisiniz."
"Hiç kuşkunuz olmasın. Şu anda sahip olduğum her şeyden
vazgeçebilirim. Yeter ki geride bıraktığım yıllarımı bana geri verin."
Yaşlı adam, ellerini sakallarında dolaştırırken, kendini sallanan
koltuğunun devinimlerine bırakmıştı. Bir süre düşündü. Müşterisinin,
sabırsızlıkla, pazarlığın bitmesini beklediğinden emindi. Büyü
dükkanına gelen kişiler, genellikle bir an önce istediklerini alıp
gitmek için acele ederlerdi. Bu nedenle, yaşlı adam, pazarlığın
başındaki düşünce yolculuklarında yalnız kalırdı. Şu anda da,
sessizliğin yalnızca kendi işine yaradığını biliyordu. Koltuğu ile
birlikte öne doğru eğilerek müşterisinin gözlerinin içine baktı ve
ağır ağır konuşmaya başladı:
"Beyefendi, her ne kadar siz elli beş yıl karşılığında bana her
şeyinizi vermeye hazır olsanız da, ben sizden bir tek şey
isteyeceğim."
"Dileyin benden ne dilerseniz."
"Belleğinizi..."
"Anlamadım?"
"Belleğinizi dedim... Elli beş yılın yaşantısını içinde barındıran
belleğinizi istiyorum."
"Ah evet anladım. İlginç bir bedel... Kabul ediyorum. Tamam alın belleğimi."
"Emin misiniz?"
"Neden olmayayım? Elli beş yıl kazanacağım."
"Belleğinizi, içindeki her şeyle birlikte bu dükkanda bırakıp
gideceksiniz. Elli beş yılın tek bir anını hatırlamayacaksınız. Buraya
neden geldiğinizi bile..."
"Daha iyi ya! Her şeye yeniden başlayacağım. Zaten geçmişi hatırlamak
istemiyorum ki!"
"O halde, korkarım elli beş yıl sonra buraya tekrar gelirsiniz. Tabii
o zaman benim yerime, bir başkası size yardımcı olur."
"Hayır, hayır... Emin olun ki, şu dakika belleğimi size barıkıp elli beş
yılımı geri alacağım ve dükkanınızı, bir daha dönmemek üzere terk
edeceğim. Ve yine söz veriyorum, şu ana kadar yaptığım hataların hiç
birini tekrar etmeyeceğim."
"İsterseniz başka sözler vermeyin. Çünkü, az sonra, belleğinizle
birlikte bütün hepsini burada bırakıp gideceksiniz."
Yaşlı adamın son sözleri, müşterinin duraklamasına neden olmuştu. Bu
sözlerin anlamını kavrayabilmek için birkaç saniye düşünmek zorunda
kaldı.
"Nasıl yani? Buradan çıktığımda hiçbir şey hatırlamayacak mıyım?
Sizinle konuştuklarımızı bile, öyle mi? Yani hiçbir şey mi? Buraya
neden geldiğimi, sizin kim olduğunuzu ve hatta...!"
"Ne yazık ki !"
Yaşlı adam, şu anda pazarlığın sonuna geldiklerini hissediyordu.
Karşısında oturan müşterinin yüzünde gördüğü aydınlanma, pazarlık
sahnelerinin en hoşlandığı görüntüsüydü. Son sözleri müşterisinin
söylemesini istediği için bir süre sessiz kaldı ve bekledi. Bu seferki
sessizliğin, müşterisinin işine yaradığından emindi. Onun aydınlanan
yüzünün ortasında parlayan gözbebekleri, yaşlı satıcı için,
sessizliğin içinden çıkacak sesli bir çoşkunun habercisi gibiydi.
Gerçekten de, konuşmaya başlayan müşterisi onu yanıltmadı.:
"Sanırım ne demek istediğinizi şimdi anlıyorum. Eğer elli beş yılın
bedeli bu ise, pes ediyorum. Belleğimden vazgeçemem. Bu neye benziyor
biliyor musunuz? Bir kadının, çok istediği bir tokayı, saçları
karşılığında satın almasına... Çok ilginç bir insansınız. Bana, Büyü
Dükkanı'ndan almak istediğimden çok farklı bir şeyle çıkacağımı
söylemişlerdi de inanmamıştım. Ben, bugune kadarki yaşamımı almak için
gelmiştim, ancak bugünden sonraki yaşamımı alıp gidiyorum. Size
teşekkür ederim."
Bir şey değil. Güzel bir pazarlıktı. Hoşçakalın."
Yaşlı adam, müşterisini gözden kaybolana dek gülümseyerek izlerken,
aklından Santayana'nın bir sözü geçiyordu:
Geçmişi hatırlamayanlar, onu bir kez daha yaşamak zorunda kalırlar."

17 Şubat 2011 Perşembe

F. D Bu senin için

Yorumunu okuyunca ,Mevlana'dan cevap vermek istedim.
Al senin olsun,umarım hakeden birilerine birgün söylersin :)

Sana dilsiz,dudaksız
sözler söyleyeceğim.
Bütün kulaklardan gizli,
sırlardan bahsedeceğim.
Bu sözleri sana,
herkesin içinde söyleyeceğim.
Ama senden başka kimse duymayacak.....
kimse anlamayacak.....................................

Fihi mafih'ten

Aşka uçarsan kanatların yanar ./ Sadi Şirazi

Aşka uçamazsan kanatların neye yarar ?/ Mevlana

Aşka varınca kanadı kim arar ? / Yunus

Üç Usta üç farklı yorum
ÜÇ ARKADAŞ SU, ATEŞ ve AHLAK BİR GÜN BİRLİKTE GEZİNTİYE ÇIKARLAR. BİR
ORMANIN GİRİŞİNE GELDİKLERİNDE

Ateş: ARKADAŞLAR BU ORMAN ÇOK BÜYÜK BİRBİRİMİZİ KAYBETTİĞİMİZDE NASIL
BULABİLİRİZ?

Su : DOĞRU SÖYLÜYORSUN ATEŞ SENİ KAYBEDERSEK NASIL BULALIM?

Ateş: BASİT NERDE BİR DUMAN GÖRÜRSENİZ BEN ORADAYIM der ve suya sorar
SENİ NASIL BULALIM?

Su : NERDE BİR ŞIRILTI DUYARSANIZ BEN ORDAYIM

SU ve ATEŞ BİRLİKTE AHLAK´A DÖNER VE SORARLAR
SÖYLE AHLAK PEKİ SENİ KAYBEDERSEK NASIL BULURUZ?

Ahlak: ÜZGÜNÜM ARKADAŞLAR AMA BENİ KAYBEDERSENİZ BİR DAHA
BULAMAZSINIZ...

15 Şubat 2011 Salı


Bayan Tipleri

Bayan "Harbi Kız"

Şunları Söyler : "Ahh boks maçına bilet mi aldın! Harikasın beee!!!"
Halk Dilinde İsimleri : Delikanlı Kız, Bacı.
Avantajları : Kafa dengi, eğlenceli.
Dezavantajları : Bu tipler genellikle erkek gibi yapılı güçlü kuvvetli
olurlar. Kafasını bozarsanız, hakkınızda pek hayırlı olmaz...

Bayan "Cıyak Cıyak"

Şunları Söyler : "Seni serseeeeeeem!!!! Gel burayaaa!!! Çabuk söyle bu
saate kadar nerdeydiiiiiinnnnnnnn?"
Halk Dilinde İsimleri : Cadaloz, Baş belası.
Avantajları : Kendince size ilgi gösteriyor işte daha ne...
Dezavantajları : Sürekli kafanıza bir şeyler fırlatır, uçan tekme savurur...

Bayan "Mızmız"

Şunları Söyler : "Aaah başım.. ayağım.. ayyy mideme ağrı saplandı."
Halk Dilinde İsimleri : Mıymıntı, Uyuntu, Karın ağrısı.
Avantajları : Sayesinde anatomi ve tıp bilginiz gelişir.
Dezavantajları : Bulaşıcıdır!

Bayan 'Patron'

Şunları Söyler : "Çabuk kalk!! O kravat olmamış çıkar başka bir tane
tak!! Saçlarını biraz kestir!! Git para kazan!"
Halk Dilinde İsimleri : Çokbilmiş, Müdire Hanım, Diktatör, Terminatör!
Avantajları : Çoğunlukla doğruları söyler.
Dezavantajları : Yahu doğruları söylese ne oluuuuur, söylemese ne oluuur...

Bayan "Kararsız"

Şunları Söyler : "Ay ben ne yapsam.. İşten ayrılsam mı.. Evi
değiştirsem.. Saç rengimi değiştirsem.. Yoksa böyle iyi mi.. Ayyy ya
daha kötü olursa..."
Halk Dilinde İsimleri : Bayan Panik, Bayan Kriz.
Avantajları : Kolay ikna edilir, kolay sakinleştirilir.
Dezavantajları: 2 dakika sonra herşey yeniden başlar.

Bayan "Vahşi"

Şunları Söyler : Valla bu türün pek bilinen kalıplaşmış sözü yok, yani
ne yapacakları hiç belli olmaz.
Halk Dilinde İsimleri : Çılgın.
Avantajları : Her an her şeye hazırdır.
Dezavantajları : Güvenilmezdir...

Bayan "Donuk"

Şunları Söyler : "Ne anlıyorsun bu çizgi filmlerden, bu abuk
fıkralardan, karikatürlerden? Ne çocukça şeyler bunlar.."
Halk Dilinde İsimleri : Ruhsuz, Soğuk, Buz Kalıbı.
Avantajları : Hayatınızda olduğu sürece, arkadaşlarınızın sizin için
endişelenmesini sağlar.
Dezavantajları : ...tabii "arkadaş" diye bir şeyiniz kalmışsa

Bayan "Rüya Kız"

Şunları Söyler : "Seni her şeyinle çok seviyorum benim yakışıklı,
akıllı, tatlı sevgilim!"
Halk Dilinde İsimleri : Kanatsız Melek
Avantajları : Eğlenceli, akıllı ve eşsiz...
Dezavantajları : Ya hiç karşınıza çıkmaz ya da karşınıza çıktığında
çok geçtir...



Unutma,bir kalbi kırdıktan sonra özür dilemek fayda sağlamaz.Bil
ki,telafisi olmayan şeylerin izahı gereksizdir.

Victor Hugo

14 Şubat 2011 Pazartesi

Yine kimileri vardır ki:
dibe doğru çekilirler,şeytanlar çeker onları dibe doğru.
Ancak ne kadar dibe batarlarsa o kadar ışıldar ,gözleri ve
özlemleri......Tanrılarına doğru özlemle bakarlar.

Sert esen rüzgarlar gibi yaşayalım onların üstünde,
kartallara karlara ve güneşe komşu....
Böyle yaşam sürdürür sert esen rüzgarlar.

Sert bir rüzgar gibi eseceğim aralarında
bir gün ruhumla,ruhlarının sesini keseceğim.
Düşmanlarıma şu öğüdü veririm:
rüzgara karşı tükürmekten sakının!

Çok yakından gözaltında tutarlar birbirlerini,
çünkü birbirlerine gvenmezler.
Bilgileri felçli ayaklarla yürümeye çalışanları bekler,
tıpkı bir örümceğin beklediği gibi beklerler.

Ağinızı parçalıyorumki nefretiniz sizi yalan mağaranızdan çıkarsın,
saklandığınız doğruluk sözünün arkasından kininiz meydana serilsin.

Kendini sevginin baskınlarından sakın!
yanlız yakaladığı kişiye çok çobuk uzatır elini.

Arayan kendini yitirir
bütün yanlızlıklar suçtur ,böyle söyler sürü....
VE SEN UZUN ZAMANDIR SÜRÜYLE BERABERDİN

ZERDÜŞTDEN ...

Neitzshce

11 Şubat 2011 Cuma

Ah be Dünya sen dönüyorsun onu anladık da bu insanlar senden daha
hızlı dönüyor, hemde ortada hiçbir yörünge yokken.
Can Yücel
Gerçek çok şey isteyen bir sevgilidir, hiçbir ihaneti kabul
etmez,bütün hıncın ona yönelik, yaşamının bütün anları ona aittir..
Sofuların tekdüze dünyasında yalnızlıktan başka sığınak var mıdır?
Şu dünya üzerindedaha hafif ol, bastırmadan yürü, sert hareketlerden
kaçın,ne ağaçları öldür ne çiçekleri!Toprağı işliyormuş gibi yap ama
onu y...aralama, okşamakla yetin.Başkaları avaz avaz bağırırken
dudaklarını kıpırdat ama bağırma.........
Gerçekte çoğunluk yoktur.Bir sürü adam dört mevsim boyunca en saçma
şeylere inanır, sayıları inandıklarını haklı gösterir mi?
Dünya bilgelerden vazgeçmişse,bilgeler de dünyayı terkederler.O Zaman
dünya yalnız kalır ve yalnızlığın acısını çeker...
Yaşam bir borçlar zinciri , bir hesaplaşma dizisidir.Borç alçakça veya
soyluca ödenebilir ama mutlaka ödenmesi gerekir.En katı müminde bile
kuşku vardır ve en koyu inançsızlıkta itiraf edilmemiş bir umut!Ahiret
ile karşılaştıklarında insanlar sadece rollerini yaparlar , ortak
inançları bedenlerindeki yorgunlukta yazılıdır .Bundan sonra gelen
katlanmadır.

Işık Bahçeleri -Amin Maalouf

10 Şubat 2011 Perşembe

En derin yaralarla başlar en derin gülücükler.En yüksek uçurumlardan
düşerken öğrenirsin uçmayı. En derin denizlerde boğula boğula
becerirsin tek bir nefesle yaşamayı...

Nietzsche

İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz
insanları hayatından atmak istiyorsun.Yapmacık, inanmadan konuşmak
istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği
yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi. İstediğime istediğimi
deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan...... yaşamışlık
ve yeterli yaş faktörü artık bende de var.

Ben demiştim sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha
sorguluyorsun. İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü
gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve
onlara daha çok önem veriyorsun. İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa
kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum. Dostlar ihtiyaç
olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte
sürüden ayrı düşenler kalıyor..

Can Yücel
Bilmediğimiz şeyler bizi felakete sürüklemez !..Bizi
felakete sürükleyen şeyler gayet iyi bildiğimizi sandığımız fakat öyle
olmayan şeylerdir...!

Samuel Johnson

9 Şubat 2011 Çarşamba

TÜRK ERKEĞİ KADININI NEDEN DÖVÜYOR ??

9 bin kadına soruldu. İşte kadınlardan ilginç yanıtlar.

Şefkat-Der Kadın Hayata Tutunma Evleri''ne 1995 yılından bugüne kadar
sığınan 9 bin kadın ve genç kızın maruz kaldığı şiddet olayları
araştırılarak, bir rapor haline getirildi.

Şefkat-Der, "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması
İçin Uluslararası Mücadele Günü" etkinlikleri kapsamında, "Türkiye''de
Aile İçi Şiddetin Bahaneleri ve Şiddetin Engellenmesine Yönelik Şiddet
Gören Kadınların Kendi Çözüm Önerileri" adlı bir rapor düzenledi.

9 BİN KADINLA GÖRÜŞÜLDÜ

Derneğin Kadın Hayata Tutunma Evleri''ne 1995 yılından beri sığınan 9
bin kadın ve genç kızın maruz kaldığı şiddetin gerekçeleri üzerinde
durularak yapılan araştırma sonucu düzenlenen raporda, aile içi
şiddetin bahaneleri şöyle sıralandı:

TÜRK ERKEĞİ EN ÇOK BU NEDENLERLE DÖVÜYOR

"Kadının cinsel ilişkiye girmek istememesi, fazla kilo aldığı iddiası,
çocuk doğuramaması veya erkek çocuk doğuramaması, yemeğin tuzlu,
yanmış, soğuk ya da güzel olmaması, erkeğin giyeceğinin iyi
ütülenmemesi, kapının geç açılması, kadının hasta olması ve
iyileşememesi, izinsiz dışarı çıkılması, çocuğun başarısızlığı,
sobanın yanmaması, çocuğun babaya benzememesi, kadının boşanmak
istemesi, erkeğin başka kadınlarla olan ilişkisine karışılması,
çalışan kadının maaşının tamamını erkeğe vermemesi, berdel evliliği
ret etmesi, kadının çalışmak istemesi, erkeğin işsiz kalması, ailenin
ekonomik sıkıntı çekmesi, erkeğin tuttuğu takımın yenilmesi, alkol ve
kumar alışkanlığı olan eşin kadın tarafından uyarılması, erkeklerin
kendi arasındaki maço erkek tartışması."

NASIL DÖVÜYOR?

Raporda, erkeğin uyguladığı fiziksel bazı şiddet yöntemlerine örnek
olarak da "Yumruk, tekme, sopa, kemer kullanılarak, yüze, göze,
kafaya, göğse, sırta ve dize vurulması", "Yüze, göze, asit, kezzap
gibi yanıcı maddeler atılması", "Kaynar su, çay suyu, kahve suyu
fırlatılması", "Yanan sigaranın çıplak vücutta söndürülmesi", "Bıçakla
ve silahla yaralama" gösterildi.

KADININ EN ÇOK ÜZÜLDÜĞÜ ŞİDDET TÜRLERİ

Raporda, gördüğü şiddetten dolayı büyük bölümü suç duyurusunda
bulunmayan kadının en çok, "Çocuklarının, evde bulunan misafir ya da
akrabalarının, sokakta yabancıların önünde" şiddet görmekten dolayı
üzüldüklerine yer verildi.

Kadının, gördüğü şiddetin vücudunda gözle görünür bir iz bırakması
halinde de üzüntüsünün arttığına işaret edildi.

Raporda, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde kadınların bazılarının
kendilerine ait önerilerinin olduğuna da yer verildi.

Kadınların bazıları önerilerinde, kendilerine uygulanan şiddet türünün
aynısının erkeğe de uygulanmasını talep etti.

Rapora göre, şiddete maruz kalan kadınların önerileri arasında,
"Şiddetin yüz kızartıcı suçlar kapsamına alınması, şiddet gösteren
erkeklerin akıl ve ruh sağlığı yönünden tedavi edilmesi ya da
televizyon, gazete, internet ve belediyelerin reklam panolarında
teşhir edilmesi" de bulunuyor.
Kadınların bir kısmı da şiddetten korunmak için kimlik değişikliği
veya estetik ameliyat dahil 24 saat korumalı tedbir istiyor.

21 Y.Y ve medeniyet mi dediniz ?
Ben göremiyorum ,gören varsa haber versin :(

7 Şubat 2011 Pazartesi

Ve deliliğimde hem özgürlüğü hem güvenliği buldum; yalnızlığın
özgürlüğü ve anlaşılmazlığın güvenliğini, bizi anlayanlar bizden bir
şeyleri tutsak ederler çünkü.''
Deli / Halil Cibran

Mantık

Öğrenciler o yılın ders programlarında yeni bir ders olduğunu farkederler.
Dersin adı Mantıktır ve derse yaşlıca bir profesör girecektir.
Nihayet, ilk mantık dersi başlar.:

Çocuklardan biri söz hakkı isteyerek:
...-Sayın profesör, mantık bize ne öğretir? Lütfen her şeyden önce
bunu anlatır mısınız ? ricasında bulunur.

Profesör, kendisine merak ve şüpheyle bakan talebelerine: -mantık
dersinin insanların düşüncesine yaptığı etkiyi açıklamak biraz güçtür.
Onun için bunu sizlere bir örnekle açıklamak istiyorum- der.

-Farzedin ki, maden ocağından iki insan çıkıyor: Birisinin üzeri
tertemiz, diğerininki ise kömür karası içinde...
Bunlardan hangisinin yıkanması lâzımdır?-

Öğrenciler, hiç tereddüt etmeden:
-Elbette, kirlisi!- diye cevap verirler.

Profesör, tebessüm ederek:
-İşte evlatlarım- der,
-mantık bu soruya cevap vermeden önce şunu sorar:
Nasıl olur da bir maden ocağından çıkan iki kişiden birinin üzeri
tertemiz iken diğerininki kirli olabiliyor?-

6 Şubat 2011 Pazar

Her şeyi bilme şeklindeki bu kendini beğenmiş küstahlığın temeli
hiçbir zaman hiçbir şeyi anlamamış olmaktan başka birşey değildir. Bir
kerecik bile olsa, tek bir şeyi tam olarak anlama deneyimi olan ve
bilginin nasıl elde edildiğini gerçekten duyumsamış olan bir kimse,
kendisinin hiç anlamadığı, sonsuz sayıda başka hakikatlerinde var...
olduğunu fark eder.

Galileo

4 Şubat 2011 Cuma

ASLAN BAKICISI
Bir aslan bakıcısı, yavruyken alıp büyüttüğü aslanı çok sevmekte ve
ona kendi çocuğu gibi bakmaktadır. Bir gün aslana et verirken aslan
koluna bir pençe atar.Bir süre hastanede yatan bakıcı hastaneden
çıkar, ancak çok sevip büyüttüğü aslanın bu davranışını unutamaz ve
depresyona girer. Bunun üzerine bir psikoloğa gider. Psikolog ona ,
depresyondan kurtulması için aslanı affetmesi gerektiğini söyler.
Psikoloğun telkinleriyle aslanı affeden bakıcı, kısa süre sonra
iyileşir ve tekrar işine döner.

Aslanla arası düzelen ve tekrar eski günlerine dönen bakıcı mutludur.
Ancak bir süre sonra aslana kendi eliyle et verirken yine saldırıya
uğrar.Bunun üzerine yıkılan bakıcının kalbinde ellerindeki yaralardan
daha derin bir yara açılır.Bir süre sonra vücudundaki yaralar
iyileşir, ancak kalbindeki yara bir türlü geçmez. Arkadaşlarının
tavsiyesi üzerine başka bir psikoloğa gider."Ben onu affetmiştim,
neden bunu bana tekrar yaptı" diye sorar. Psikolog ona hayatı boyunca
unutamayacağı şöyle bir tavsiyede bulunur. "Affet , ama unutma! "

Hayatta ne kin tut,ne de unut !

Çin atasözü

3 Şubat 2011 Perşembe

İnternetten ssk sorgulama yapayım derseniz;
Pek kıymetli devlet büyüklerimiz bir icat daha çıkarmış.

Efenim postaneye gidip 1 TL ye e devlet şifresi almanız
gerekiyormuş.
Para yoksa ,sorgulamada yok !
Yuh artık ,vatandaşın cebinden para almak için daha
ne dümenler çıkaracaklar bilmiyorum.
Yazıklar olsun bu zihniyete.