
26 Kasım 2011 Cumartesi
23 Kasım 2011 Çarşamba
Bir adam, kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır.
Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey
yapmış olmak için bunu, o zamanlar aynı zamanda aşevi işlevi görmekte
olan bir dergaha bağışlamak ister.
Adam Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergâhına gider. Durumu Hacı Bektaş-ı
Veli'ye anlatır ve o 'helal değildir' diyerek bu kurbanı geri çevirir.
Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana'ya
anlatır. Mevlana ise bu kurbanı kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı
Bektaş-ı Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu
söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.
Mevlana şöyle der:
- Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her
lese konmaz. O yüzden senin bu Hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul
etmeyebilir.
Adam Üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhı'na gider ve ona, Mevlânâ'nın
kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş-ı
Veli'ye sorar.
O da şöyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlânâ'nın gönlü OKYANUS
gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun
engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin Hediyeni kabul
etmiştir.
Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey
yapmış olmak için bunu, o zamanlar aynı zamanda aşevi işlevi görmekte
olan bir dergaha bağışlamak ister.
Adam Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergâhına gider. Durumu Hacı Bektaş-ı
Veli'ye anlatır ve o 'helal değildir' diyerek bu kurbanı geri çevirir.
Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana'ya
anlatır. Mevlana ise bu kurbanı kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı
Bektaş-ı Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu
söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.
Mevlana şöyle der:
- Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her
lese konmaz. O yüzden senin bu Hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul
etmeyebilir.
Adam Üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhı'na gider ve ona, Mevlânâ'nın
kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş-ı
Veli'ye sorar.
O da şöyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlânâ'nın gönlü OKYANUS
gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun
engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin Hediyeni kabul
etmiştir.
19 Kasım 2011 Cumartesi
14 Kasım 2011 Pazartesi
Yaşlanmak, bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar,
nefesiniz daralır. Ama görüş açınız genişler..."
Yaşlanmak garip bir duygudur; o kadar gariptir ki, bir gün gelip
başkaları gibi bizim de yaşlanacağımıza bile inanmakta zorluk çekeriz.
Kendi yüzümüz ve kalbimizde gerçekleşmiş olan değişiklikleri,
yaşıtlarımız üzerinde zamanın bıraktığı izleri ve tesirleri
gözlemlemek suretiyle algılayabiliyoruz, sanki bir aynadan akseder
gibi. Her zaman beraber olduğumuz gözlerimiz için biz, hep bir
delikanlı veya bir genç kız olarak kalırız. Gençliğimizin
utangaçlıklarını ve ümitlerini bile içimizde saklarız. Gençlerin,
kuşaklar arasında bize verdikleri sırayı gerçekçi olarak
irdeleyemeyiz. Bazen duyduğumuz "amca", "teyze", "dede", "nine" gibi
bir söz bizi şaşırtabilir. Acaba, bu unvanları kabul edecek yaş ve
düşünce yapısında mıyız? Bunu kendimize sormakta geç mi kaldık
dersiniz?
Bedenlerimiz, ruhlarımızın olgunlaşmasına kıyasla, çok daha bilindik
kalıplar içerisinde yaşlanır. Yaşlandıkça nasıl bir görünüm
alacağımızı, yaşlılığın çeşitli dönemlerinde, nasıl olacağımız
hakkındaki alışılagelmiş kalıplaşmış düşünceler, benliğimizden çok,
görünüşümüzle ilgilidir.
Burada herkesçe bilinen bir özdeyişi ifade etmek gerekirse, "Her
yaşlının içinde hapsedilmiş bir genç insan vardır ve dışarıya çıkmak
için deliler gibi çırpınmaktadır."
· Cicero'ya yaşlılığında sorulan,"Üstad, yeniden gençliğe dönmek ister
miydiniz?" sorusuna verdiği yanıt anlamlıdır:"Yarışı birinci bitiren
bir at, neden bir daha başlangıç çizgisine dönmek istesin ki..."
· Cicero'nun yaşlılık üzerine söylevi şu sözlerle biter: "Keşke sizler
de bu çağa gelseniz de, benden dinlediklerinizin doğru olduğunu kendi
deneylerinizle anlayabilseniz."
Olgunluk ve yaşlanma arasında çok önemli ve büyük bir fark vardır ve
insanların kafası, bu konuda hep karışık kalmıştır. İnsanlar,
yaşlanmanın olgunlaşmak olduğunu zannederler, ancak yaşlanma bedene
ait bir olgudur. Herkes yaşlanıyor, herkes ihtiyarlayacak ama olgunluk
her zamanda yaşla paralel ilerlemiyor. Olgunluk, içsel bir gelişimdir.
Ünlü bir düşünür. "Yaşlanmak bilge olmak demek değildir. Eğer gençken
bir aptalsan ve artık yaşlandıysan, sadece yaşlı bir aptal olursun,
hepsi bu..."
nefesiniz daralır. Ama görüş açınız genişler..."
Yaşlanmak garip bir duygudur; o kadar gariptir ki, bir gün gelip
başkaları gibi bizim de yaşlanacağımıza bile inanmakta zorluk çekeriz.
Kendi yüzümüz ve kalbimizde gerçekleşmiş olan değişiklikleri,
yaşıtlarımız üzerinde zamanın bıraktığı izleri ve tesirleri
gözlemlemek suretiyle algılayabiliyoruz, sanki bir aynadan akseder
gibi. Her zaman beraber olduğumuz gözlerimiz için biz, hep bir
delikanlı veya bir genç kız olarak kalırız. Gençliğimizin
utangaçlıklarını ve ümitlerini bile içimizde saklarız. Gençlerin,
kuşaklar arasında bize verdikleri sırayı gerçekçi olarak
irdeleyemeyiz. Bazen duyduğumuz "amca", "teyze", "dede", "nine" gibi
bir söz bizi şaşırtabilir. Acaba, bu unvanları kabul edecek yaş ve
düşünce yapısında mıyız? Bunu kendimize sormakta geç mi kaldık
dersiniz?
Bedenlerimiz, ruhlarımızın olgunlaşmasına kıyasla, çok daha bilindik
kalıplar içerisinde yaşlanır. Yaşlandıkça nasıl bir görünüm
alacağımızı, yaşlılığın çeşitli dönemlerinde, nasıl olacağımız
hakkındaki alışılagelmiş kalıplaşmış düşünceler, benliğimizden çok,
görünüşümüzle ilgilidir.
Burada herkesçe bilinen bir özdeyişi ifade etmek gerekirse, "Her
yaşlının içinde hapsedilmiş bir genç insan vardır ve dışarıya çıkmak
için deliler gibi çırpınmaktadır."
· Cicero'ya yaşlılığında sorulan,"Üstad, yeniden gençliğe dönmek ister
miydiniz?" sorusuna verdiği yanıt anlamlıdır:"Yarışı birinci bitiren
bir at, neden bir daha başlangıç çizgisine dönmek istesin ki..."
· Cicero'nun yaşlılık üzerine söylevi şu sözlerle biter: "Keşke sizler
de bu çağa gelseniz de, benden dinlediklerinizin doğru olduğunu kendi
deneylerinizle anlayabilseniz."
Olgunluk ve yaşlanma arasında çok önemli ve büyük bir fark vardır ve
insanların kafası, bu konuda hep karışık kalmıştır. İnsanlar,
yaşlanmanın olgunlaşmak olduğunu zannederler, ancak yaşlanma bedene
ait bir olgudur. Herkes yaşlanıyor, herkes ihtiyarlayacak ama olgunluk
her zamanda yaşla paralel ilerlemiyor. Olgunluk, içsel bir gelişimdir.
Ünlü bir düşünür. "Yaşlanmak bilge olmak demek değildir. Eğer gençken
bir aptalsan ve artık yaşlandıysan, sadece yaşlı bir aptal olursun,
hepsi bu..."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)