14 Ocak 2010 Perşembe



Bir oyundur hayat.
Ustaca oynanması gereken bir zeka oyunu.
Zıtlıklarla dolu eşsiz bir serüven...
Siyahın beyazı, iyinin kötüsü, çoğun azı, sevincin hüznü...
Ve dengeler...
Korumak zorunda olduğumuz dengeler.

Tek başına oynanmaz hiç bir oyun.
Ve her oyunun bir kuralı, bir kazananı, bir de kaybedeni...

Hayatımız başarılarla, yenilgilerle, fırtınalarla doludur. Sonsuza dek sürmez fırtınalar.
Yeni başlangıçlar daima vardır. Yenilmek hayata küsmek değil, yeniden başlamak olmalı.

Hayatı en iyi yansıtan oyunlardan biridir satranç. Zorluklar, iniş ve çıkışlar, ayakta kalmak için verilen mücadeleler. Satranç gibi oynuyoruz hayatı.

Farklı insan karakterlerini çağrıştırır satranç taşları bende, hareketlerine göre.

Kale: Gururlu, sözünün eri, güvenilir, dost canlısı, çalışkan.

At: Samimi olmayan, her zaman kolay yolu seçen.

Fil: Sürekli zikzaklar çizen, istikrar sağlayamayan.

Vezir: Her ortamda işini halledebilen, fikir üreten, aklını iyi kullanan.

Piyon: Diğer insanların işlerini kolaylaştıran, fedakâr, cesur.

Şah: Sürekli temkinli hareket eden, kontrolü elinden bırakmayan, güçlü.

Toplum içinde bir yer, bir kimlik arayan insanların hayatta kalma mücadelesi, satranç oyunu.
Farklı fikirlerin, stratejilerin karşılaşması.

Satranç taşlarının birbiri ile olan ilişkisi insanların ilişkileriyle bağlantılıdır. Taşların kendi başına hareketi yeterli değildir. Bütün halinde, bir amaç doğrultusundaki hareketleri söz konusudur. İnsanlar için de böyledir.

Hayat değişmeye devam ediyor, inanılmaz bir dinamizim içinde.
Siz satrancın en çok hangi taşlarında oynuyorsunuz hayatı?



"Kusur ßenim imzamdır. ßir ismim olduğu sürece ßir kusurum da olacak ve olmalı."

Hiç yorum yok: