14 Mart 2011 Pazartesi

Vaktiyle müziği seven, müzikli sesler çıkaran aletler yapan, Agâh
Efendi adında bir adam varmış. Ud mu dersin tambur mu, ney mi dersin
keman mı hepsi gelirmiş elinden. O kısaca saz dermiş yaptıklarının
hepsine. Nefesli nefessiz, adı ud olmuş ney olmuş sazın ne çıkar, o
seviyormuş hepsini.
Yaptığı her müzik aletine sanki küçük bir çocukmuş gibi dokunuyor,
onlara isimler veriyor:
- Sizin içinize bülbülü kim koyacak bakalım, diyormuş.
O zamanlarda güzel saz çalanlar için ?Sazının içine bülbül koymuş!?
denirmiş çünkü. Agâh Efendi de yaptığı her sazın içinde saklı, insanın
içini okşayan, çağıltılı sesleri uyandıracak kişiyi merak edermiş.
- Kimbilir kimin gönlünün derinliklerinde saklı sizin sesiniz.
Kimbilir kimin gönlünden sevinç ve hüzün olup akıp gideceksiniz,
dermiş her birine.
Ehil olmayan kişilere vermezmiş sazlarını. Önce bir iki deneme
yaptırır; çıkan sesten anlarmış hangisinin yürekten geldiğini,
hangisinin gelip geçici bir heves olduğunu. Bu sebeple namı yürümüş
Agâh Efendi'nin. Adı dört bir yanda duyulmuş.
Küçük bir de kızı varmış Agâh Efendi'nin. Her müzik aletini yapıp
bitirdiğinde sazı eline alır, ilk sesini verirmiş. Sesi duyan küçük
kız koşa koşa babasının yanına gelir, boynuna sarılırmış. İşte o zaman
Agah Efendi minicik bir zil hediye edermiş ona. Küçük kız bu zilleri
saklar, kimini saçına toka yaparmış, kimini kolye. Zilin şıngır mıngır
seslerinden anlarmış babası kızının nerelerde dolaştığını. Şıngır
mıngır seslere bir de küçük kızın şen, sevinçli haykırışları karışır,
Agâh Efendi'nin en sevdiği müzik çıkarmış ortaya ve kocaman güller
açarmış yüzünde.
Küçük Kızın annesi biriktikçe biriken bu minicik zilleri ?Ne yapayım,
ne yapayım?? diye düşünürken, aklına bir fikir gelmiş. Küçük kız çok
sevinecekmiş bu işe. İğnesini ipliğini alıp işe koyulmuş.
Günlerden bir gün kelli felli bir adam çalmış Agâh Efendi'nin
kapısını. Agâh Efendi adamı tanır gibi olmuş, tanıyamamış. Bilir gibi
olmuş, bilememiş.
- Dünyanın en güzel sesli sazını istiyorum, demiş adam.
- Peki, demiş Agâh Efendi. Ben yaparım amma almak size kalmış.
- Ne demek istiyorsun, diye sormuş kelli felli adam.
- Ben dünyanın en güzel sesli sazını yaparım; ama siz de, sazın içinde
saklı olan, en güzel sesi çıkaramazsanız sazı alamazsınız, demiş.
- Peki, demiş adam kurumlu kurumlu.
Saz olsun da ses çıkaramasın!
Bir zaman sonra kelli felli adam yanında bir alay uşakla yine çalmış
kapıyı. Agâh Efendi dünyanın en güzel sazını kadife örtüler içinde
sunmuş ona. Kendisine sunulan bu değnek gibi saza bakakalmış adam. Pek
inanası gelmemiş dünyanın en güzel sazını tuttuğuna. Ne nakışı var ne
boyası. Bir iki üflemiş ses de çıkmayınca öfkesinden küplere binmiş.
- Sen bizimle alay mı edersin, bre densiz, diye bağırmış. Meğer
kendisi o beldenin valisiymiş.
- Bir kerecik dinlemek istemez misiniz şu sazın sesini, diye sormuş
Agâh Efendi sakince.
Bir an düşünen vali:
- İsterim elbette, diye cevap vermiş.
Agâh Efendi başlamış adı ney olan bu sazı üflemeye. Öyle bir üflemiş
ki, gönüllerin incelip kırıldığı demden ses getirmiş. Yürekler kar
olup erimiş, yağmur olup yağmış, ırmak olup akmış, ışık olup yansımış.
Üflemesi bitince küçük kızı her zamanki gibi sevinçle yanına gelmiş.
Ama ne geliş! Annesi minicik zilleri elbisesinin eteğine dikmiş meğer.
Küçük kız koştukça etekleri zil çalmış. Koştukça zil çalmış. Gelip
boynuna sarıldığı zaman minicik bir zil daha çıkarmış cebinden Agâh
Efendi, küçük kıza vermiş.
Sazın güzel sesini dinledikçe kalbi iyice yumuşayan valinin ise öfkesi
saman alevi gibi sönmüş. Her işin bir inceliği vardır, diye düşünerek
dünyanın en güzel ama en gösterişsiz sazını almadan gitmiş. O gün
orada bulunanlar küçük kızın zil çalan eteğini hiç unutmamışlar. Ne
zaman çocuk gibi sevinen birini görseler etekleri zil çalıyor,
demişler. Bu sözü öyle çok sevmişler ki, sevindikçe etekleri zil
çalmış.

2 yorum:

fashiONözge dedi ki...

oofff gece gece içim acıldı yaaa ne güzel bir hikayeymiş bu:))

ali zafer sapci dedi ki...

Ne hoş bir öykü, teşekkürler.