30 Mayıs 2011 Pazartesi

Eski konakların kadrolu dalkavukları olduğu bilinir. Bunlar,
efendilerinin sıkıntılı anlarında onların her dediğini tasdik etmekle
birlikte, yeri gelince sözünü dudaktan esirgemeyen; bazen de neşeli
hikâyeler ve nüktelerle onları eğlendirip rahatlatarak devlet nizamına
katkıda bulunan, soytarı tipli insanlardır. Dalkavukluk deyip
geçmeyiniz. Bu öyle her babayiğidin harcı da değildir ve her birerleri
imtihanla işe alınırlar.
İşte hikâye:
Vaktiyle yüksek rütbeli zatlardan biri kendisine bir dalkavuk edinmek
isteyip tellâl çığırtmış. Belirtilen gün ve saatte kapıda bazı
dalkavuklar toplanmışlar. Sırayla imtihan odasına alınmaya
başlamışlar. Efendi, ilk geleni şöyle bir süzmüş ve sormuş:
-- Sen dalkavuk musun?
-- Evet efendim, ben dalkavuğum.
-- Amma hiç de dalkavuğa benzemiyorsun.
-- Nasıl benzemem efendim. Filân paşanın yanında beş sene; falan
vezirin kapısında üç sene hizmet ettim.
Efendi ona yol vermiş ve diğer adayı içeri almışlar. Ona da sormuş:
-- Sen dalkavuk musun?
Aynı cevaplar ve aynı konuşmalar... Böyle birkaç aday sınandıktan
sonra içeriye birisi girmiş. Soru aynı:
-- Sen dalkavuk musun?
-- Evet, efendi hazretleri; bendeniz dalkavuğum.
-- Amma sen öyle pek dalkavuğa benzemiyorsun.
-- Hakk-ı âliniz var efendim; pek öyle dalkavuğa benzemem.
-- Fakat sanki biraz da dalkavuğa benziyorsun.
-- Evet biraz da benzerim efendim. Efendi dışarıya haber salmış:
-- Ben dalkavuğumu buldum, diğerleri dağılıp gidebilirler. Binlerce
esef ki eskiden bir büyüğün bir dalkavuğu olurken şimdi her büyüğün
yüzlerce dalkavuğu var. Dahası, eski dalkavuklar bazen öyle hakikatli
sözler ederlermiş ki bu sözler meclise bir bomba gibi düşüp herkesi
kendine getirirmiş. Yine eseftir ki şimdilerde insanlar, bir dalkavuk
tutmak yerine çevrelerindeki herkesten dalkavukluk bekliyorlar.
Doğrusu bu manzaraya bakınca insan, "Nerede o eski dalkavuklar!" diye
iç geçirir

Hiç yorum yok: