22 Şubat 2011 Salı


Uzak diyarlardan birinde bir ülkede, yemyeşil tepelerin arasında,
kışın bembeyaz bir kar ordusu ile, baharda rengarenk kır çiçekleri ile
kaplanan bir vadi vardı. Ortasından bir ırmağın geçtiği bu vadi
"Büyülü Vadi" olarak anılırdı. Ona bu adı veren ise, vadideki ilginç
bir dükkan ile, bu dükkanda yaşananlardı. Ünü ülkenin dört bir yanına
yayılmış olan dükkanın adı "Büyü Dükkanı" idi. Her yerde olduğu gibi
bu dükkanda da almak istediğiniz şeyin bir bedeli vardı. Bu bedelin ne
olacağı, dükkan sahibiyle yaptığınız pazarlık sonucunda ortaya
çıkardı. Ancak, Büyü Dükkanı'nda maddi bedellerin hiç bir hükmü yoktu.
Bazı müşteriler bir şeye sahip olmak için denenebilecek tek bedelin
para olabileceği düşüncesiyle, cepleri kabarık gelirlerdi. Oysa burada
yapılan pazarlıklar, günlük yaşamdakilerden biraz farklı olur ve pek
çok müşteriyi şaşırtırdı.
Kış mevsiminin bu soğuk gününde epeyce üşümüş, yorgun düşmüş
olmalıydı. Kapının önüne gelinceye kadar, gözlerini hiç ayırmadan
izledi onu. İyice kulak kabarttı. Üç basamakla çıkılan, ahşap zeminli
verandadaki ayak seslerini ve onlara eşlik eden gıcırtıyı duymaktan
çok hoşlanırdı. Beklediği kişinin ayak sesleri ikinci basamakta
kesildi. Müşteri çalmadan, kapıyı açmamayı prensip edinmişti yaşlı
adam. Çünkü, hemen herkes o kapının önünde durup, bir kez daha
düşünürdü. Kapıyı çalmaktan vazgeçip dönenler, az da olsa olmuştu.
Sonunda kapı çalındı.
"Ününüzü duyunca çok uzaklardan kalkıp geldim buraya... İstediğim şeyi,
bir tek sizin dükkanınızda bulabileceğimi söylediler. Karşılığında ne
isterseniz vermeye hazırım."
"İstediğiniz şeyin ne olduğunu öğrenebilir miyim?"
"Bakın, ben ellibeş yaşındayım. Yani yolun yarısını geçeli çok oldu.
Söylemeye dilim varmıyor ama yolun sonuna yaklaştım galiba. Bu gerçeğe
tahammülüm yok. Ben bugune kadarki hayatımı geri istiyorum. Mümkün
mü?"
"Elbette mümkün. Biliyorsunuz, dükkanımda her şey mevcut. Ancak tam
olarak ne istediğinizi anlayabilmem için, bana geri istediğiniz
hayatınızı biraz anlatabilir misiniz?
Dükkan sahibinin sorduğu soru, müşteriyi iç dünyasına döndürmüştü.
Gözünün önünden geçen sahnelerin kendi yaşamına ait olduğunu kabul
etmek için kendini zorluyordu. Bütün görüntüler, bir kargaşa ve telaş
içinde birbirlerine karışarak geçip gittiler ve geride yalnızca ıssız
bir hüzün bıraktılar. Hüznünün yüzüne yansımasına engel olamayan
müşteri, yaşlı satıcının sorusu karşısında ancak şunları söyleyebildi:
"Geçmiş yaşamımda birçok hata yaptım. Bunlar için pişmanlık duyuyorum...
Yanlış kararlar verdim, kayıplara uğradım. Zamanı hovardaca harcadım.
Bir gün bir de baktım ki, hayat yanımdan geçip gidiyor. Paniğe
kapıldım ve bir çare aramaya başladım. Dostlarımla konuşmayı denedim.
Beni teselli edip derdimi unutturmaya çalışanlar da oldu, yardım
etmeye çalışsalarda faydası olmadı. Kendimi çok mutsuz hissediyordum.
Derken, bir gün birisi bana sizden ve Büyü Dükkanı'ndan söz etti. Bunu
duyar duymaz sanki içimde bir ışık yandı. Büyük bir umutla hemen
yollara düşüp size geldim. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. Lütfen
elli beş yılımı bana geri verin."
"Yani, siz pişmanlık duyduğunuz hayatınızı yeniden yaşamak mı istiyorsunuz?"
"Elbette hayır. Söylemek istediğim bu değil. Ben yalnızca kaybettiğim
yıllarımı geri istiyorum. Eğer bir şansım daha olursa aynı hataları
tekrarlamayacağım."
"Herhalde bunu çok istiyorsunuz."
"Evet, hem de her şeyimi verecek kadar."
"Peki, benim size vereceğim elli beş yılın karşılığında siz bana ne
verebilirsiniz?"
"Ne isterseniz"
"Sanki bunun için her şeyden vazgeçmeye hazır gibisiniz."
"Hiç kuşkunuz olmasın. Şu anda sahip olduğum her şeyden
vazgeçebilirim. Yeter ki geride bıraktığım yıllarımı bana geri verin."
Yaşlı adam, ellerini sakallarında dolaştırırken, kendini sallanan
koltuğunun devinimlerine bırakmıştı. Bir süre düşündü. Müşterisinin,
sabırsızlıkla, pazarlığın bitmesini beklediğinden emindi. Büyü
dükkanına gelen kişiler, genellikle bir an önce istediklerini alıp
gitmek için acele ederlerdi. Bu nedenle, yaşlı adam, pazarlığın
başındaki düşünce yolculuklarında yalnız kalırdı. Şu anda da,
sessizliğin yalnızca kendi işine yaradığını biliyordu. Koltuğu ile
birlikte öne doğru eğilerek müşterisinin gözlerinin içine baktı ve
ağır ağır konuşmaya başladı:
"Beyefendi, her ne kadar siz elli beş yıl karşılığında bana her
şeyinizi vermeye hazır olsanız da, ben sizden bir tek şey
isteyeceğim."
"Dileyin benden ne dilerseniz."
"Belleğinizi..."
"Anlamadım?"
"Belleğinizi dedim... Elli beş yılın yaşantısını içinde barındıran
belleğinizi istiyorum."
"Ah evet anladım. İlginç bir bedel... Kabul ediyorum. Tamam alın belleğimi."
"Emin misiniz?"
"Neden olmayayım? Elli beş yıl kazanacağım."
"Belleğinizi, içindeki her şeyle birlikte bu dükkanda bırakıp
gideceksiniz. Elli beş yılın tek bir anını hatırlamayacaksınız. Buraya
neden geldiğinizi bile..."
"Daha iyi ya! Her şeye yeniden başlayacağım. Zaten geçmişi hatırlamak
istemiyorum ki!"
"O halde, korkarım elli beş yıl sonra buraya tekrar gelirsiniz. Tabii
o zaman benim yerime, bir başkası size yardımcı olur."
"Hayır, hayır... Emin olun ki, şu dakika belleğimi size barıkıp elli beş
yılımı geri alacağım ve dükkanınızı, bir daha dönmemek üzere terk
edeceğim. Ve yine söz veriyorum, şu ana kadar yaptığım hataların hiç
birini tekrar etmeyeceğim."
"İsterseniz başka sözler vermeyin. Çünkü, az sonra, belleğinizle
birlikte bütün hepsini burada bırakıp gideceksiniz."
Yaşlı adamın son sözleri, müşterinin duraklamasına neden olmuştu. Bu
sözlerin anlamını kavrayabilmek için birkaç saniye düşünmek zorunda
kaldı.
"Nasıl yani? Buradan çıktığımda hiçbir şey hatırlamayacak mıyım?
Sizinle konuştuklarımızı bile, öyle mi? Yani hiçbir şey mi? Buraya
neden geldiğimi, sizin kim olduğunuzu ve hatta...!"
"Ne yazık ki !"
Yaşlı adam, şu anda pazarlığın sonuna geldiklerini hissediyordu.
Karşısında oturan müşterinin yüzünde gördüğü aydınlanma, pazarlık
sahnelerinin en hoşlandığı görüntüsüydü. Son sözleri müşterisinin
söylemesini istediği için bir süre sessiz kaldı ve bekledi. Bu seferki
sessizliğin, müşterisinin işine yaradığından emindi. Onun aydınlanan
yüzünün ortasında parlayan gözbebekleri, yaşlı satıcı için,
sessizliğin içinden çıkacak sesli bir çoşkunun habercisi gibiydi.
Gerçekten de, konuşmaya başlayan müşterisi onu yanıltmadı.:
"Sanırım ne demek istediğinizi şimdi anlıyorum. Eğer elli beş yılın
bedeli bu ise, pes ediyorum. Belleğimden vazgeçemem. Bu neye benziyor
biliyor musunuz? Bir kadının, çok istediği bir tokayı, saçları
karşılığında satın almasına... Çok ilginç bir insansınız. Bana, Büyü
Dükkanı'ndan almak istediğimden çok farklı bir şeyle çıkacağımı
söylemişlerdi de inanmamıştım. Ben, bugune kadarki yaşamımı almak için
gelmiştim, ancak bugünden sonraki yaşamımı alıp gidiyorum. Size
teşekkür ederim."
Bir şey değil. Güzel bir pazarlıktı. Hoşçakalın."
Yaşlı adam, müşterisini gözden kaybolana dek gülümseyerek izlerken,
aklından Santayana'nın bir sözü geçiyordu:
Geçmişi hatırlamayanlar, onu bir kez daha yaşamak zorunda kalırlar."

2 yorum:

fashiONözge dedi ki...

özlemişim güzel paylaşımlarını,aynen ben de böyle düşünüyorum hatta bir film tanıttım blogumda'sil baştan',birebir benzeşiyor :)tavsiye ederim izlemeni...sevgiler...

Hatsumomo dedi ki...

Sağol Özge 'cim ,bakayım hemen :)