23 Aralık 2010 Perşembe

Dilenci Kim?

Saltanatının sınırları geniş diyarlara uzanan bir hükümdardı. Kibrinin
ve gururunun ise sınırı yoktu. Elinden gelse bütün dünyayı eline
geçirmek ve mülküne dahil etmek istiyordu. Sürekli "daha, daha"
diyordu. Hiç kimse ondan bir gün olsun "yeterli" veya "Buna da şükür"
sözünü duymamıştı. Yeme-içmede, eğlenmede, hakarette, haksızlıkta hep
dünden bir adım ileriye gidiyordu.Öyle bencildi ki, iyilik yaparken
bile başkalarına ne kadar cömert olduğunu sergilemek isterdi.İşte bu
hükümdar, bir gün sarayının önündeki bahçede yürüyüşe çıkmış
gezinirken, yanına başı önünde eğik, elinde dilenci kabı taşıyan bir
adam yaklaştı. Muhafızlar, dilencinin hükümdarın yanına sokulmasının
engellediler. Hükümdar, adamlarına o ana dek hiç konuşmayan dilenciyi
bırakmalarını emretti. "Ne istiyorsun?" diye büyüklenerek sordu
hükümdar. Adamın onun yanına dilenmek için geldiği besbelliydi, ama o
bu soruyu yine de sordu, çünkü karşısındakinin kendisine yalvarmasını
istiyordu. Bu hep böyle olurdu.Fakirler, dilenciler birşeyler ister, o
onlara fazlasıyla ihsanda bulunur, adamlar binbir teşekkürle ve
minnetle yanından ayrılırken o "Var mı benim gibi cömert?" dercesine
sağına soluna bakınır ve etraftaki yağcıların övgü dolu sözlerini
kendinden geçerek dinlerdi.Ama bu defa öyle olmadı!Dilenci güldü ve
başını kaldırıp hükümdarın gözlerinin içine bakarak şöyle dedi:"Sultan
hazretleri yoksa benim arzumu yerine getirebileceklerini mi
sanıyorlar?" Böylesine küstahça bir söz karşısında önce ne yapacağını
bilemedi hükümdar.İstese oracıkta dilencinin kafasını vurdurabilir ya
da onu zindanlarda çürütebilirdi. Ama, bu dilenci kendisine meydan
okumaya kalkmıştı ve bu söz ne kadar ağırına giderse gitsin, ona
dersini başka bir şekilde vermeliydi. Evet, kararını vermişti: Onu
cömertliğiyle ezecekti."Elbette ki senin arzunu yerine getirebilirim
ey dilenci! Ne olduğunu söyle yeter.""Çok basit," dedi dilenci ve
dilenirken kullandığı kabı uzattı: "Bu kabı birşeyle doldurmanın
istiyorum." Bu kadar basit bir isteği duyunca rahatlayan hükümdar
kahkahalarla güldü: "Bundan kolay ne var?"Yanındaki vezirlerden
birisine dönüp emretti: "Bu adamın kabını parayla doldurun."Vezir
saraya gitti, dönüşte getirdiği büyükçe bir kese altını dilencinin
kabına boşalttı. Normalde kabı doldurup taşması gereken altınlar kaba
dökülür dökülmez yok oldu ve dilencinin kabı biraz önceki gibi bomboş
kaldı.Hükümdar ve etrafındakiler gördüklerine inanamadılar. Dilencinin
hiç de öyle büyücü bir görünümü yoktu, ama yine de ondan ürkmeye
başladılar. Hükümdar, adamlarını daha fazla altın getirmeleri için
saraya yolladı. Ancak, her gelen kesedeki altınlar aynı akıbete
uğradı. Dilencinin kabına boşanır boşanmaz, uçup gittiler. Bu kap
sanki kara delik gibi altınları yutuyordu. Önce saraydakiler, sonra da
olup biteni duyan şehir ahalisi toplandı etraflarına.Ne kadar altın ve
gümüş boşaltırsa boşalsın, hükümdar dilencinin küçük kabını
dolduramıyordu. Şanı, şöhreti, tibarı elden gitmek üzereydi. Ama o
"Bütün hazinemi gözden çıkarırım da bu dilenci parçasına mağlup olmam"
diye homurdanıyordu.Gerçekten de, altınlar, gümüşler, elmaslar,
yakutlar... hazinesinde ne varsa dilencinin kabına boşaltıldı. Ama
sonuç değişmiyordu: Dilencinin uzattığı kap bomboştu. Saatler geçiyor,
insanlar hayret ve şaşkınlıkla hükümdarın hazinesinin avuç avuç kabın
içinde eriyişini seyrediyordu. En sonunda, hükümdar dilencinin ayağına
kapandı ve mağlubiyetini ilan etti: "Sen kazandın, ama gitmeden önce
bana tek bir şey söyle. Bu kabın sırrı nedir?" Hırsıyla, kibriyle ün
salan koca hükümdar, sıradan bir dilencinin önünde böyle
yalvarıyordu.Gerçekte, bir dilenci değildi karşısındaki. Ona ders
vermek için gönderilen dilenci görünüşündeki bir melekti.Melek "Bu
kap" dedi, "insan hırsından yapılmıştır. Ve hiçbir şey onu dolduramaz.
Hırsına mağlup olan insan, ister senin gibi sultan olsun ister köylü,
kabı hiç dolmayan dilenciye benzer. Dünyanın en güzel sarayları,
dünyanın en güzel atları, dünyanın en büyük hazineleri onu doyurmaz.
Hatta dünyayı da yutsa tok olmaz. Elindeki kabı, dilenir durur."

Hiç yorum yok: