22 Aralık 2010 Çarşamba


NASIL BİR KADIN ARIYORSUNUZ?

Nasıl bir kadın arıyorsunuz ya da nasıl bir erkek ? Aşkınızı yaşamak
için istediğiniz insan nasıl biri? Nasıl tarif edersiniz o aradığınız
insanı? ve o aradığınız insanı gerçekten bulsanız hemen koşar mısınız
onun yanına? Yoksa ürküp geri mi çekilirsiniz?
"Terk etmiş ve terk edilmiş" bir kadının macerasını anlatan Çiğdem
Anat'ın "Aklım Nereye Gidiyor, Ellerim Nereye" kitabını okurken gördüm
birden cevabı. Kitabın bir yerinde o cümle çıkıyor karşınıza, romanın
kahramanı olan kadınla yeniden ilişki kurmak isteyen eski sevgilisi,
karısından yakınırken şöyle diyor kadına :
"Beni aldatabilecek bir kadın istiyorum."
Bu cümlede duruverdim. "Kendisini aldatabilecek bir kadın isteyen" bir
erkek. Birden fark ettim ki bütün erkekler aslında, bunu açıkça
söylemeseler de, "kendilerini aldatabilecek bir kadın" istiyorlar.
Bütün kadınlar da "kendilerini aldatabilecek" bir erkek. Ama bu
cümlenin, kitapta yazılmayan bir devamı bulunuyor, bir başka cümle
daha var bu cümlenin ardından gelen. "Beni aldatabilecek bir kadın
istiyorum," ama "beni aldatmayacak bir kadın."
Herkes, kendine muhtaç olmayacak kadar güçlü, başkalarına gidebilecek
kadar özgür, her an kendisini beğenecek başka birini bulabilecek kadar
alımlı birini istiyor, ama bu istediği özelliklere sahip olan insan
kendisini aldatmasın da istiyor. "Aldatabilecek biri olmak" çekici
kılıyor insanı, belki de çekiciliğin tarifi bu kadar basit,
"aldatabilecek biri" olmak.
İnsanlar "aldatabilecek olana" doğru çekiliyorlar, yaklaşıyorlar,
dokunuyorlar, sonra kendi şartlarını söylüyorlar; "Ama
aldatmayacaksın". Ve "aldatabilecek olanın" çekiciliği ile aldatılma
korkusu arasına
sıkışıyorlar. Her an bir kuşkuyu, bir korkuyu, bir tedirginliği
soluyorlar öyle biriyle olduklarında.
Biliyorlar ki, "aldatabilecek biri" aldatabilir.
"Aldatamayacak biri" güvenli ama sıkıcı
"aldatabilecek biri" çekici ama korkutucu.
Aşkın en zor kavşağı.
Hangisini seçeceksiniz, istediğinize sahip çıkacak cesareti
gösterebilecek misiniz, yoksa güvenli bir sıkıcılık mı daha cazip
gelecek size?
Kitabın erkek kahramanı da "aldatabilecek birini" aradıktan ve üstelik
onu da bulduktan sonra duruyor zaten, karısını, çocuğunu,
alışkanlıklarını bırakamıyor. Boş bir evde aşkla kendisini bekleyen
"aldatabilecek kadının" yanına gitmiyor. "Aldatabilecek bir kadın"
istiyor, o kadını buluyor ve daha önce verdiği sözden dönüp o kadını
"aldatıyor". "Aldatabilecek kadından" korkuyor erkeklerin çoğu gibi.
En çok istediği kadın, onu en çok korkutan kadın çünkü. Hayatı boyunca
düşlediği, özlediği kadına kavuştuğu anda o kadından aslında ne kadar
korktuğunu fark ediyor erkek ve "aldatamayacak olanın" sıkıcılığına
dönüyor.
Sonra da, hayatının sıkıcılığına, kendi korkaklığına bir teselli
bulabilmek için toplumsal payeler, işinde geçici başarılar elde etmeye
uğraşıyor.
"Aldatabilecek kadın" ise yapayalnız, bir sevgili bekliyor.
Erkekler "aldatabilecek bir kadını" sevip, "aldatamayacak bir kadınla"
yaşıyorlar, güven ve rahat aşka ağır basıyor. "Aldatabilecek kadın",
kendisine benzeyen bütün kadınlar gibi mutsuz oluyor kitapta.
Onu şartsız ve korkusuz sevecek birini bulana kadar da mutsuz kalacak.

Ahmet Altan

(Ahmet Altan'a(ve ailesine) sempatim olmasada ,bu konulardaki yazılarını beğendiğimi
itiraf etmek zorundayım .

Hiç yorum yok: